Müellefe-i Kulup; kalpleri ısındırılmak, İslama kazanılmak veya zararından emin olunmak istenen kişiler için kullanılan bir Kur'an terimidir. Ancak günümüzde bu, uluslararası ilişkilerde çok yönlü kullanılan bir fon haline gelmiştir. Lobi faaliyetlerinden istihbarat faaliyetlerine, stratejik ürünlerin temininden yabancı ülkeleri yanına çekmeye veya çökertmeye yönelik faaliyetlere kadar pek çok yönde kullanılan bir yöntem haline gelmiştir.
Toplumda cemiyet ve cemaatlerin kendilerine eleman temini, karşıt gruplardan eleman temini, karşıt gruplardan eleman devşirimi gibi konularda onların kalplerini kazanmak için yurt, burs, sosyal statü gibi yöntemlerle müellefe-i kulüp devreye sokulmamaktadır. Büyük şehirlerin zengin semtlerinde lüks plazalarda yaşama zemini hazırlayarak gençleri çekip oralarda farklı kaynaşmalarla bir ara getiren misyoner teşkilatlarının çalışma tazları da aynı esasa dayanır. Örgütlerin eleman tedarikinde kızları ve cinselliği kullanmaları da bu yöntemin sapkın tarzlarıdır.
Cemiyetler ve cemaatlerin eleman temininde yurt, burs, iş temini, sosyal çevre ve beşeri ilişkiler yoluyla toplumda konum belirleme çabaları bunun farklı uygulamalarıdır.
Siyasette bunların izdüşümleri görülmektedir. Yeni ortaya çıkan siyasi bir hareket veya parti, her zaman bir ideolojik temele oturmayabilir. Farklı bir kişiliği olan lider etrafında halkın toplanmasını sağlamak için onların zaaflarından yararlanmak ister. Bazan şenlikler düzenler, bazan konserlerle gençlerin ilgisini çekmeye çalışır.
Tabanda bu çalışmaları yaparken teşkilatlanma sürecinde kimilerini iş vaadiyle, kimilerini de siyasette bir makam vaadiyle yanlarına almaya çabalarlar. Yeni siyasi hareket biraz palazlanmaya ve siyasi yelpazede adından söz ettirmeye başlayınca eski ve güçlü partilerin boy hedefi haline gelirler. Bir taraftan karalama ve yıpratma çalışmaları yapılırken bir taraftan da bu yeni oluşumda göze batan ve ilgi toplayan bir kaç elemanına el atarlar.
Onlara eleman göndererek kendi partilerine davet ederler. Geldiği taktirde partilerinin kadrolarında yer verileceğine dair pek çok vaadde bulunurlar. İkna edildikleri taktirde o kişiler artık o partinin müellefe-i kuluplarıdır. Onların kalplerini kazanmak için mesela milletvekili sıralamasında, bakan seçiminde, belediye başkanı ve meclis üyeleri konusunda onlara öncelik verilir.
Yeni partililer, genellikle büyük bir heyecan ve şevkle çalışırlar. Çalışma ve gayretleriyle hep adlarından söz ettirirler. Bazan eski partilileri hakir görmeye veya dışlamaya başlarlar.
Bu durum, o partiye yıllarını vermiş siyasetçilerin gözünden kaçmaz. Onlar, sürekli olarak üs yönetime bildirilirler. Ancak üs yönetim, onların kalplerini daha çok kazanabilmek için farklı davranırlar. Bu hal, zamanla partide hoşnutsuzluğa yol açar. Onların yüzünden partide beklediği ve umduğu yere gelemeyenler, milletvekili sıralamasında aradığını bulamayanlar, hep geri plana atıldıklarını hissedenler önce partilerine sonra da siyasete küsmeye başlarlar.
Eski siyasetçilerden, Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı vardı Siyasetteki bu transferden hep dert yanardı. Dün benim yanımda çanta taşıyanlar, bugün Demirel'in kabinesinde bakan oldular derdi. Bunun en çarpık örneği de Güneş Motel pazarlığı ile onbir tane AP milletvekiline bakanlık vererek Bülent Ecevit'in hükümet kuruşu idi. Böylelikle onların kalpleri de CHP'ye kazanılmış oldu.
Siyasette bu ve benzeri pek çok çarpık örnek, müellefe-i kulübün siyasette ne hale getirildiğini anlatmaya kafidir sanıyorum.
Siyasi partiler, zamanla yıprandıklarını gördüklerinde, enkazdan toplanan devşirme malzemelerle onarım yaparak kolaycılığa kaçmak yerine özüne yönelmeliler. Anayasal çerçevede parti ilkeleri doğrultusunda gençlik teşkilatlarında dinamik kadrolar yetiştirmeliler. Başka yerden topladıkları devşirme malzemeleri baş tacı etmek yerine kendi ilkeleri doğrultusunda yıllarca mücadele etmiş, genç kadroları iş başına getirerek geleceğin uzman kadrolarını elde etmeye çalışmalıdır.
Tarzını ve tavrını sevmediğim bir siyasetçinin şu sözü çok doğrudur: "Bu millet, yalaklardan ve salaklardan çok çekmiştir."
Evet, siyasette ilkesiz insanlar, kim daha çok verirse onun yanında yer alırlar. Bu doğrudur. Basiretci siyasetçinin görevi, bunlara fırsat ve imkan vermemek, siyasi ilkelerini ve çizgilerini korumaktır. Siyaseti her türlü istismardan korumaktır. Sabıkalı ve kötü şöhretli insanlarla vitrin süslemekten uzak durmaktır. Gelenlerin sicilleri iyi incelenmeli, gerekirse GBT türü incelemelerden geçirilmelidir. Ayrıca falan yerdeki abinin tavsiyesiyle yaramaz kişileri listelere koymaktan kaçınılmalıdır.
Bu sözlerim, sadece iktidar partilerine yönelik değildir. "Listelerinde bize de yer ver, hatta grup kuracak güç ver" diye yalvaranların olduğu bir ortamda, muhalefet partileri de dikkatli olmak zorundalar. Zira bu depremin artçı sarsıntıları, siyasette uzun süre devam eder. Bu yara, siyasette kangrene dönebilir.
Bu arada ilahiyatçılara ve İslam sosyolojisi konusunda çalışanlara da bir çağrım var; ne olur müellefe-i kulubu bir zekat kavramı olmakla sınırlamayıp sosyolojik tefsirini yapmaları, ülke ve dünya siyasetinde uygulanış biçimlerini de yeniden ele alarak bize geniş ufuklar açmalarıdır.