Mümin, Kur'an ve sünnete sımsıkı sarılıp emrolunduğu gibi dosdoğru olmaya çalışmalı, istikamet üzere yaşamalıdır. Zira Hz. Peygamber (sav)e bile Kur'an-ı Kerim'de "Emrolunduğu gibi dosdoğru ol" (Hud-112) buyrulmaktadır. Bu emre uymak kolay değildi. Hz. Muhammed (sav), bu ayeti kastederek "Hud suresi, beni ihtiyarlattı" buyurmuştu.
Önderimiz Hz. Muhammed (sav) emre uyup bize iyi örnek olmaya devam ederken ayetlerin hükmü de genelleşmesini sürdürdü:
"Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun." (Tevbe-119)
"Ey iman edenler, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar" (Ahzap: 70-71)
"Şüphe yokki "Rabbimiz Allah'tır" diyen, sonra doğruluk üzere bulunanlar için korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar" (Ahkaf-13)
Doğruluktan maksat; kitabullah ve şeriata bağlılıktır. Doğruluk öyle olmalıdır ki amellere (davranışları) kalplerinin hakiki tercümanı olmalıdır. Kalpleriyle iman ettiklerini ve dilleriyle ikrar ettiklerini amelleri, eylemleri ve davranışlarıyla tasdik etmelidir.
Ahlaki faziletlerin temelinde sadakat (doğruluk) vardır. İnsanın her söz ve hareketinin doğru olması lazımdır. Bu da dil ile kalbin birlikte hareket etmesiyle mümkündür. Doğruluk olmazsa kalp, her kötülüğün yuvası haline gelir. Cenab-ı Hak doğrudur. Onun için dinin bütün kuralları doğrudur. Ziya Paşa der ki:
İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah,
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.
Hz. Peygamber (sav), "Doğruluktan ayrılmayın. Zira doğruluk hayra, hayır da cennete götürür. Bir kimse doğru hareket ettikçe, her işinde doğruluğu aradıkça nihayet Allah katında sıddiklerden yazılır" (Buhari-Müslim) buyurmaktadır.
Sıddık; sözü ve eylemi aynı olandır. Sıddik olmak, nübüvvette sonra insanlığın en yüksek derecesidir: "Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddikler, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar, ne güzel arkadaştır." (Nisa-68)
Ali Fuat Başgil de: "İşinde ve sözünde doğruluktan ayrılma. Hak, doğruların yardımcısıdır" diyor.
İnsanoğlu, başkalarında hata, kusur aramak yerine özüne dönmeli, kendisini düzeltmelidir. Yunus Emre der ki: "Cümleler doğrudur sen doğru isen/Doğruluk bulunmaz sen eğri isen"
İmam-ı Gazzali, "İhyaü'l-Ulüm" adlı eserinde doğruluğu altı kısma ayırmıştır:
1-    Doğru konuşmak,
2-    İrade ve niyetin doğruluğu,
3-    Azmin doğruluğu,
4-    Vaadin doğruluğu,
5-    Amelde/eylemde doğruluk,
6-    Makam ve mertebelerde doğruluk.
İslamda esas olan kalbin istikamet (doğruluk) üzere olmasıdır. Kalbin istikameti de dilin istikameti ile ortaya konulabilir. Evet, dürüstlük doğru söylemektedir. Ancak her düşündüğünü söylemek, iyice düşünmeden konuşmak da doğru değildir. Yalan söylemek; düşmanı atlatmak veya küsleri barıştırmak için caiz olabilir. Ama din kardeşini, toplumu aldatmak için asla caiz değildir.
Doğru sözlü olmak, bazan sıkıntıya yol açabilir. Bir ata sözümüz vardır; "Doğru sarsılır ama yıkılmaz." Zira çözüm ve kurtuluş doğruluktadır.
Allahü Teala şöyle buyuruyor:
"İşte bu (kıyamet günü, başta tevhit olmak üzere, peygamberlerin tebliğ ettikleri itikat ve amelle ilgili tüm meselelerde, kendilerinden istendiği şekilde) sadakat göstermeye devam edenlere doğruluklarının fayda vereceği gündür." (Maide 1/9=
Konumuzu Hz. Ömer'den gelen şu rivayetle bitirelim:
Hz. Ömer, yanında bir kimse medhedildiği zaman, medhedene sorar:
-Sen onunla hiç komşuluk, yolculuk veya ticaret yaptın mı?
Muhatabı hayır deyince:
-O zaman onu fazla övme. Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız. Konuştuğu zaman doğru söylüyor mu? Kendisine bir şey emanet edildiği zaman emanete riayet ediyor mu? Dünya ile meşgul olurken helal-haram hassasiyeti gözetiyor mu? İşte bunlara bakınız."