Allah, her kuluna farklı nimet vermiştir. Mal, mülk, zenginlik nimetine nail olan insanlar, öncelikle bu nimetleri veren Allah'a hamd ve şükürde bulunmalıdır. Bunu sadece sözle değil, fiilen de yapmalıdır. Öncelikle mallarının ve kazancının zekatını vermelidir. Ayrıca fakir, fukaraya, yetimlere, yakın akrabaya, komşularına sadaka vererek maddi destekte bulunmalıdır.
"Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe birr'e (yani iman, ibadet, ahlak ve faziletle hayrın kemaline) ermezsiniz." (Al-i İmran-92)
Zengin, zekat ve sadaka verirken malım eksilir diye bir kaygı duymamalıdır. Zira Allah, o servetin kefilidir. "Siz hayra harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir" (Sebe-39)
Müslüman, sahip olduğu servetin esas sahibinin Allah olduğuna iyice inanmalıdır. Onun emanet olarak verildiğini bilerek bu servetten başkalarına da infakta bulunması gerekir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyruluyor: "O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler." (Al-i İmran-134)
Sadaka verirken nasıl davranmamız gerektiğini Cenab-ı Hak bize anlatıyor: "Yetimi sakın azarlama. Yoksulu (isteyeni) de sakın azarlama" (Duha: 9-10) Yani ihtiyaç ve yoksulluktan dolayı yardım isteyen dilenciyi azarlama ve sert söz söyleme. Aksine ona ver veya güzel sözlerle çevir.
Şeyh Sadi ne güzel söylüyor: "Kapına bir garip gelirse, sakın boş gönderme. Allah göstermesin; belki bir gün sen de garip olur, kapıları dolaşırsın."
Rabbimizin bizi yüce dergahından eli boş geri çevirmesini istemiyorsak, biz de kimseyi kapımızdan eli boş ve gönlü kırık döndürmemeye gayret gösterelim.
Unutmayalım ki zenginin malında fakirin hakkı vardır:
"Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır." (Zariyat: 19 ve Mearic: 24) Yani onların mallarında, muhtaç dilenciye ve haysiyetinden dolayı, iffeti gereğince istemeyenlere verilmesi gerekli belirli bir pay vardır.
İbni Abbas diyor ki bu pay, zekat dışında bir haktır. Bununla misafir ağırlar, akrabaya yardım eder, fakirin ihtiyacını karşılar.
Kur'an'da varlıklı Müslümanların mallarında yoksulların haklarının bulunduğunun belirtilmesi: zenginlerin, bir özürü nedeniyle çalışamayan veya geliri ihtiyacını karşılamayanlara yardımda bulunmakla yükümlü olduğunu ifade etmektedir.
Bakara 177'de müminin malından verdiği kimseler arasında ihtiyacından dolayı isteyenler de sayılmıştır. Şu ayette neyin sadaka verilebileceği açıkça anlatılmaktadır. "(Resulüm!) Sana neyi infak edeceklerini (sadaka vereceklerini) soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını." (Bakara-219)
Resulullah (sav) buyuruyor: "Sadaka vermekte acele edin. Çünkü bela, sadakanın önüne geçemez." "Gizli verilen sadaka Allah Tealanın gazap ateşini söndürür. Açıktan verilen sadaka ise ömrü artırır." "Hak Teala, yaratıklarının arasında hüküm verinceye kadar, kıyamet günüde herkes sadakasının gölgesine olacaktır."
Hz. Peygamber (sav), Ebu Hüreyre'den rivayet edilen bir hadiste şöyle buyuruyor: "Hani o sadaka için kapı kapı dolaşıp halkın kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği dilenci (yok mu, bunlar) yoksul değildir. Hakiki yoksul, kendini geçindirecek varlığı olmayan ve halkın bu sıkıntısını bilmediği, kendisi de kalkıp halktan sadaka istemeyen afif, nezih kimselerdir." Bize düşen, böyle gizli fakirleri bulup yardım etmektir.
İslam'da esas olan, çalışıp kazanmaktır. Hz. Peygamber (sav) yeni Müslüman olan bazı kimselerden iman ve ibadetten sonra dilencilik yapmayacaklarına söz almıştır. Bazılarına eline urgan alıp dağdan odun getirip satmasını ama dilenmemesini tavsiye etmiştir. Buna rağmen günlük yiyeceğini temin etmek için dilenmek zorunda alanlara da iyi davranılmasını emretmiştir. İbrahim Edhem ve İbrahim Nehai'nin tabiriyle bu durumdaki isteyen/dilenenler, bizim ahiret postacımızdır. Bizim azığımızı ahirete onlar taşıyorlar.
Dilenciliği meslek edinenler, zenginliklerine rağmen dilenenler, Allah'ın ve Resulü'nün himayesinde değillerdir.