İnsanlık, gelişen reklam sektörüyle birlikte bireylerin yüksek performansta tüketim sağladığı bir zamanın gerçekliğine şahitlik etmektedir. Özellikle kadınlar başta olmak üzere; neredeyse tüm insanlığın bu tüketim çılgınlığına katkı sağladığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bu tüketim hızını etkileyen birçok sebep bulunmakla birlikte kadınların bu sebepleri erkeklerden daha çok tercih ettiği de bilinen gerçekler arasındadır. Bu kıyaslamadaki kadın faktörünün en hassas terazisini anne ve anne adayları oluşturmaktadır. Çocukları için her daim en iyisini arzu eden ve buna bağlı olarak tercihler yapan anneler ve anne adayları tüketim dünyasının bir numaralı müşterisi olmaktadır. Çünkü her zaman en iyisini isteyen bir müşteri ağı bulmak üreticiler için çok da kolay olmamaktadır. Ancak bu noktada anneler ve anne adayları gerçekten çocukları için en iyisini mi isterler ve gerçekten bu isteğe bağlı en iyi tercihi mi yaparlar gelin bunu birlikte inceleyelim.
Anneliğin, yeryüzündeki en kutsal ve sahici duyguların başında geldiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Anneler, daha henüz hamileyken bile bebekleri için en güzel hayalleri kurarak onlara en iyi koşulları hazırlamak istemektedirler. Bundan kaynaklı da her sözü dinler, her öğüdü alır ve aralarından en iyisi olduğuna inandıklarını tercih ederler. Buradaki amaç nettir, keskindir ve açıktır: Bebeği için en iyisini tercih etmek! Ancak istekler ve tercihler her zaman bireyin öz vicdani ve akli durumuna bırakılmamaktadır. Çocuk demenin zaaf demek olduğunu bilen üreticiler annelerin algısına ufak yolculuklar yapmakta sakınca görmemektedirler. Özellikle bir ürünün pazarlamasındaki en önemli aşama olan reklam sunumu bu algı yolculuklarının en gözdesidir. Çünkü kulağa ve göze aynı anda hitap eden bu reklamlar zaafları olan bir müşteri kitlesini oldukça çabuk etkilemektedir. Bu etkileşimi çok iyi bilen reklam firmaları istedikleri ürünü istedikleri şekilde pazarlayabilmektedir. Bu pazarlamadaki bazı psikolojik gerçekler de reklam şirketlerinin işini daha da kolaylaştırmaktadır. Nedir bu psikolojik gerçekler biraz da onlardan bahsedelim.
Özellikle halo etkisi adı verilen bir terim var ki bu terimin reklam dünyasının müşteri kitlesini etkilemesini oldukça kolaylaştırdığını söylemekte bir sakınca olmayacaktır. Nedir bu halo etkisi? Halo etkisi; bir kişi, olay, ortam, kurum veya nesne hakkında sahip olunan olumlu ya da olumsuz bir izlenimin ilgili o öznenin tüm özelliklerine genellenmesi eğilimidir. Bu tanımı kısa bir örnekle netleştirmek gerekirse; bir önceki bebeğinizde kullanıp da memnun kaldığınız bir bez markası hakkındaki sizin ön yargınız bir sonraki bebeğinize de iyi geleceğidir ya da karakterini çok takdir ettiğiniz ünlü biri bir bebek ürünü tanıtıyorsa o ürünün de iyi ve kaliteli olduğunu düşünmeniz de sizin halo efekt etkisinde olduğunuzu göstermektedir. Demek istediğim o ki; anneler ve anne adayları çocukları için en iyi tercihi her zaman özgür iradeleriyle tek başlarına yapmıyorlar. Onların algılarını, vicdanlarını etkileyen bazı psikolojik gerçekler bulunmaktadır. Halo efekt ile birlikte marka imaj etkisi, sürü psikolojisi ya da prestij ön yargısı gibi daha birçok psikolojik kavram üretim ve tüketim ağının gizli kahramanlarıdır. Reklam dünyasının en sevdiği kitlelerden birisi olan anneler ve anne adaylarını bu noktada sağ duyulu olmaya ve zaaflarına yenik düşmemeye davet ediyorum.
Annelik içgüdülerine tamamen kapılmadan akıllı ve gerçek tercihler yapmak anneleri en iyi tercihe götürecektir. Çocuklarının en iyisine layık olduğuna inandıkları kadar reklamların da bir sihirbazın elinden çıktığına inanmalarında yüksek fayda bulunmaktadır. Örneğin; Türk halkının severek izlediği bir kadın oyuncuya anne olduktan sonra çocuklarla ya da bebeklerle alakalı reklamlarda yer verilmesinin başlıca sebeplerinden birisi halo etkisidir. O kadının oyunculuğuna, karakterine, magazinsel duruşuna ve de anneliğine hayran olan kitle önerdiği ürünün de hayran olunası olduğunu düşünmektedir. Bundan kaynaklı da yaptığı alışveriş tamamen anne adayının özgür iradesiyle ve en kalitelisini arayarak yaptığı bir alışveriş değildir.
Kısacası; reklam şirketlerinin en sevdiği müşteri kitlesi olan anne ve anne adayları bebekleri için en iyisini tercih ederken dikkatli olsunlar. Her anne çocuğunun her şeyin en iyisine kavuşmasını ister ancak bu isteğin eyleme dönüştüğü noktada algısal yanılmalar, ön yagılar, genellemeler yapmak en iyi tercihi yapmayı zorlaştırmaktadır. Bu zorluğun üstesinden gelmek de hızla artan tüketim çılgınlığına karşı dik bir duruş sergilemekten geçmektedir. Böylelikle; hem ev ekonomisi korunurken hem de anneler bebeklerinin ihtiyaçlarını gerçekten iyi olduğuna bizzat kendi iradeleriyle karar verdikleri ürünleri tercih edebilirler.