Ömer b. Abdülaziz, hadislerin toplanması ve Müslüma nlar arasında yayılması için çalışan alimlere devle tten maaş bağlanmasını emretmişti. Onların bu işle uğraşırken geçim sıkıntısı çekmemeleri gerektiğini düşünüyordu. Mesela Yezid b. Ebu Malik ile Haris b. Muhammed’i halka hadisleri okumak ve sünneti öğretmek için badiyeye (kırsal kesime) görevlendirdi. Her ikisine de maaş bağlanmasını emretti.
Ancak Haris, “Allah’ın bana öğrettiği ilim için ücret alacak değilim” diyerek bunu kabul etmedi. Yezid ise ihtiyacı olduğu için kabul etti.
Ömer b. Abdülaziz’in bu uygulaması, ilim öğretmek için görev alan alimlerin ve hocaların buna karşılık ücret almalarının mubah olduğuna da delil olmuştur. Valilere yazdığı mektuplarda İslami hükümleri insanlara öğretmek için kendilerini adayan kimselere Beytülmalden maaş bağlanmasını emretmişti.
Peygamberimiz zamanından bugüne intikal eden yazılı vesikalar arasında barış anlaşmaları, islama davet mektupları, nüfus sayım sonuçları, askeri kayıtlar, beratlar, emanlar, emirnameler, alım-satım vesikaları, zekatla ilgili hükümler, istek üzerine verilen vesikalar gibi siyasal ve sosyal hayata ilişkin çeşitli belgeler vardır.
Said b. Müseyyeb, Said b. Cübeyr, Şa’bi gibi önde gelen tabiiler, hadisleri yazmışlar ve yazılarak yayılmasını teşvik etmişlerdir. Tabiinin ileri gelenlerinden Hasan el-Basri, alimler arasında elden ele dolaştırılan bazı hadis mecmualarından söz etmiştir. Tabiin nesli, hadisleri koruma ve yazma konusunda büyük gayret göstermişlerdir.
Ömer, halifelik görevini yürütürken zaman zaman fıkıh ve hadis derslerine de bizzat katılır, ilim meclislerinde bulunmaktan büyük haz alırdı.
NASİHAT EDİLMESİNDEN HOŞLANIŞI
“Dirhemler kandır. Asıl kaynağından başka yere dökülemez, harcanamaz.”
Ömer b. Abdülaziz, söze, sohbete ve öğüde çok önem verirdi. Devrinin alimlerinden Karzi’ye gönderdiği mektupta şöyle diyordu:
“Öğüt sadaka gibidir. Hatta sadakadan çok daha sevaplı, çok daha yararlı ve çok daha etkilidir. Çünkü öğüt, müslümanı hakkı kabul etmeye zorlar. Bir kimsenin verdiği öğütle helaktan kurtulması, verdiği sadakayla yoksulluktan kurtulmasından daha yarlıdır. Öğüt verirken kendini de unutma. Nasihat ki ilaç veren doktorun her şeyi daha berbat edip günah işlemesi beklenmiyorsa nasihatçinin da kendisini unutması beklenemez.”
Ömer, eşyaya ve olaylara ibret nazarıyla bakar ve onla rdan ders çıkarırdı. Bir gün arkadaşlarına dün geceyi tefekkürle geçirdiğini söyledi. Arkadaşlarının ne kadar tefekkür ettiğini sormaları üzerine başladı anlatmaya:
“Mezarları ve içinde yatanları düşündüm. Ölünün mezarda üç günde ne hale geldiğini görsen, en yakın arkadaşın veya akraban da olsa, onu o halde görmek istemezdin. Mezarını; içinde haşerelerin dolaştığını, kurtların sağını bolunu parçaladığını, irinlerin aktığını, iğrenç bir eve dönüştüğünü görürsün. Kokusunun değiştiğine, güzel görünümlü halinden, tertemiz kefeninden bir eser kalmadığına şahit olursun.”
O, ölümün en iyi öğüt verici olduğuna inanır ve ondan ibret almaya çalışırdı.
(Sürecek)