Ancak hadisleri Hz. Peygamber (sav)den bizzat duymuş olan sahabe de gittikçe azalıyordu. Bu durumda Resulullah (sav)den duyduklarını başkalarına nakledecek kimse kalmıyordu. Veda hutbesinde Hz. Peygamber (sav) “Burada bulunanlar, burada olmayanlara (bu söylediklerimi) duyursun” emri nasıl gerçekleşecekti? “Benim sözümü işitip belledikten sonra işittiği gibi başkasına eriştirenin Allah yüzünü ağartsın” müjdesine kimler layık olacaktı?
Bu endişeleri bir çok alim, yüreğinde hissediyordu. Ancak ferdi çabalar bir yere kadardı. 648-705 yılları arasında Emevilerin Mısır valisi olan Abdülaziz b. Mervan, Bedir Savaşına katılmış olan yetmiş sahabi ile görüştüğü söylenen
Kesir b. Hadrami’ye bir mektup yazarak Ebu Hüreyre’den ve diğer sahabilerden duyduğu hadisleri yazıp kendisine göndermesini istedi. Bu olay, resmi bir zatın şahsi gayretini gösteriyordu.
Resulullah (sav)den geldiği sabit olan hadislerin ve sünnetlerin, ayrıca Amre binti Abdurrahman’ın Hz. Aişe’den yazdığı rivayetlerin araştırılıp yazdırılmasını arzu ediyordu. Çünkü hadis ehlinin yok olmasından ve bu ilmin kaybolmasından endişe ediyordu.
Bazı sahabiler, doğrudan Hz. Peygamber (sav)den duydukları hadisleri kendileri için yazıp muhafaza etmişlerdi. Yıllar geçtikçe Kur’an tefsiri mahiyetindeki bu hadisler, sahabilerin vefatıyla kayboluyordu. Bu nedenle Emevi halifelerinden Mervan b. Hakem, Ebu Hureyre’ye bildiği bütün hadisleri yazdırmıştı.
Hadislerin toplanmasına ilk ihtiyaç duyan halife, Ömer b. Abdülaziz idi. Babası Mısır valisi Abdülaziz’den daha ileri bir adım attı. Medine valisi Ebubekir b. Muhammed b. Hazm’a şöyle bir talimat gönderdi:
“Bak, araştır. Resulullah (sav) Efendimizin hadisine dair her ne varsa yaz veya yazdır. Zira ben, ilmin kaybolmasından ve alimlerin yok olmasından korkuyorum. Sakın ha Resulullah’ın hadislerinden başkasını kabul etme. Alimler, (bildikleri hadisleri) açık yerde okusunlar. Ders vermek için hususi bir yerde otursunlar ki bilmeyenlere öğretilsin. Böylelikle ilmin yok olması önlenmiş olur.” Görüldüğü üzere hadislerin bir araya getirilmesi yani tedvini, bizzat Ömer b. Abdülaziz’in teşvik ve desteğiy le başlamıştır. Zira Halife, bütün valilere mektup göndererek hadislerin toplanması konusunda titiz davranmalarını söylemişti. Ashabın fetvalarını sünnet olduğu düşüncesiyle yazan, duyduğu bütün hadisleri kaydedip kitap haline getiren İbni Şihap ez-Zühri, derleyebildiği hadisleri, halife Ömer’e ulaştıran ilk muhaddistir.
İlk başlarda hadislerin yazılmasına sıcak bakmayan Zühri, islamiyetle yeni tanışan vilayetlerden hadisle ilgisi olmayan bazı uydurma rivayetleri duyunca hadisleri yazarak kayıt altına almanın daha doğru olacağı kanaatine varmıştı. Halifeden emir gelince bütün gayretini buna yoğunlaştırdı. Ömer b. Abdülaziz de onun topladığı hadisleri, defter defter yazdırarak bütün bölgelere göndermiştir
Muhammed b. Şihab ez-Zühri, ilme düşkünlüğüyle bilinen bir kişiydi. Ama bu durumdan eşi, hiç memnun değildi.
Kocasının kitaplar arasında sabahlamasından dertliydi: “Vallahi şu kitaplar, bana üç kumadan daha ağır geliyor” diyordu.
Bu konuda özellikle güvenilir kişiler başvurulmasına ve sahih rivayetlerin toplanmasına dikkat çekmiştir. Bazı hadislerin sıhhat derecesinin tespiti konusunda kendisi de ilmi toplantılara bizzat katılmıştır.
Bu toplantılarda hadisleri toplamanın ilkeleri belirleniyordu. Kuran ayetleriyle hadislerini birbirlerine karıştırılmamasına dikkat ediliyordu. Ayrıca cerh ve tadil yönünden ravilerin durumlarının tespitinde ilk defa bu dönemde ortaya konmaya başlandı.
(Sürecek)
Ömer b. Abdülaziz, hadislerin toplanması ve Müslüma nlar arasında yayılması için çalışan alimlere devle tten maaş bağlanmasını emretmişti. Onların bu işle uğraşırken geçim sıkıntısı çekmemeleri gerektiğini düşünüyordu. Mesela Yezid b. Ebu Malik ile Haris b. Muhammed’i halka hadisleri okumak ve sünneti öğretmek için badiyeye (kırsal kesime) görevlendirdi. Her ikisine de maaş bağlanmasını emretti.
Ancak Haris, “Allah’ın bana öğrettiği ilim için ücret alacak
değilim” diyerek bunu kabul etmedi. Yezid ise ihtiyacı olduğu için kabul etti.
Ömer b. Abdülaziz’in bu uygulaması, ilim öğretmek için
görev alan alimlerin ve hocaların buna karşılık ücret almalarının mubah olduğuna da delil olmuştur. Valilere yazdığı
mektuplarda İslami hükümleri insanlara öğretmek için ken-
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
72
dilerini adayan kimselere Beytülmalden maaş bağlanmasını
emretmişti.
Peygamberimiz zamanından bugüne intikal eden yazılı
vesikalar arasında barış anlaşmaları, islama davet mektupları, nüfus sayım sonuçları, askeri kayıtlar, beratlar, emanlar,
emirnameler, alım-satım vesikaları, zekatla ilgili hükümler,
istek üzerine verilen vesikalar gibi siyasal ve sosyal hayata
ilişkin çeşitli belgeler vardır.
Said b. Müseyyeb, Said b. Cübeyr, Şa’bi gibi önde gelen
tabiiler, hadisleri yazmışlar ve yazılarak yayılmasını teşvik
etmişlerdir. Tabiinin ileri gelenlerinden Hasan el-Basri,
alimler arasında elden ele dolaştırılan bazı hadis mecmualarından söz etmiştir. Tabiin nesli, hadisleri koruma ve yazma
konusunda büyük gayret göstermişlerdir.
Ömer, halifelik görevini yürütürken zaman zaman f ıkıh
ve hadis derslerine de bizzat katılır, ilim meclislerinde bulunmaktan büyük haz alırdı.
NASİHAT EDİLMESİNDEN HOŞLANIŞI
“Dirhemler kandır. Asıl kaynağından başka yere dökülemez, harcanamaz.”
Ömer b. Abdülaziz, söze, sohbete ve öğüde çok önem verirdi. Devrinin alimlerinden Karzi’ye gönderdiği mektupta
şöyle diyordu:
“Öğüt sadaka gibidir. Hatta sadakadan çok daha sevaplı,
çok daha yararlı ve çok daha etkilidir. Çünkü öğüt, müslümanı hakkı kabul etmeye zorlar. Bir kimsenin verdiği öğütle
helaktan kurtulması, verdiği sadakayla yoksulluktan kurtulmasından daha yarlıdır. Öğüt verirken kendini de unutma.
Nasihat ki ilaç veren doktorun her şeyi daha berbat edip
günah işlemesi beklenmiyorsa nasihatçinin da kendisini
unutması beklenemez.”
Ethem Erkoç
73
Ömer, eşyaya ve olaylara ibret nazarıyla bakar ve onla rdan ders çıkarırdı. Bir gün arkadaşlarına dün geceyi tefekkürle geçirdiğini söyledi. Arkadaşlarının ne kadar tefekkür
ettiğini sormaları üzerine başladı anlatmaya:
“Mezarları ve içinde yatanları düşündüm. Ölünün mezarda üç günde ne hale geldiğini görsen, en yakın arkadaşın
veya akraban da olsa, onu o halde görmek istemezdin. Mezarını; içinde haşerelerin dolaştığını, kurtların sağını bolunu
parçaladığını, irinlerin aktığını, iğrenç bir eve dönüştüğünü
görürsün. Kokusunun değiştiğine, güzel görünümlü halinden, tertemiz kefeninden bir eser kalmadığına şahit olursun.”
O, ölümün en iyi öğüt verici olduğuna inanır ve ondan ibret almaya çalışırdı.
Yine İmadüddin Halil’in naklettiğine göre Muhammed b
Ka’b el-Karzi anlatıyor:
“Ömer halife olunca yanına girmiştim. O taralı saçlarından, canlı renginden, güçlü bedeninden, süslü giysilerinden
eser yoktu. Vücudu erimiş ve rengi solmuştu. Zamanında
Medine valisiyken güzel endamlı ve dolgun bir insandı. Bir
süre hayretle baktım. Sonra gözlerimi çevirdim. Ömer:
-Niçin bana öyle baktın, diye sordu.
-Hayretimden dedim.
-Neye hayret ediyorsun, deyince:
-Vücudun erimiş ve rengin solmuş dedim.
Ömer, her şeyi anlattı:
-Peki, üç gün sonra beni mezarda gözlerim yerinden çıkmış, kurtlar ve böcekler ağzımı burnumu kemirip eritmiş
olarak görseydin ne yapardın? O zaman şimd ikinden daha
çirkin olmaz mıydım?
Bu sorulara verecek cevap bulamadım.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
74
Ömer, önceki Halife Süleyman ile birlikte hacca gitmişti.
Arafat’ta vakfeye durunca Süleyman, mahşeri kalabalığı
seyre daldı. Ömer kendisine:
-Onlar, bu gün senin teb’an/vatandaşındır. Yarın da sen
onlardan sorumlu olacaksın. Onlar, kıyamet gününde senin
hasmın olacaklar, diye uyardı.
Süleyman ağladı ve:
-Allah aşkına birbirimizle yardımlaşalım, diyerek öğütlerini beklediğini ifade itti.
Ömer b. Abdülaziz de nasihate açıktı. Çevresine alimleri
çağırır, onlardan kendisini uyarmalarını isterdi.
İmadüddin Halil anlatıyor: Bir gün devrinin alimlerinden
Salim es-Süddi gelmişti. Ona kendi konumunu sordu:
-Yüklendiğim görev, seni mutlu mu yoksa mutsuz mu etti?
-İnsanlar adına mutlu etti. Senin payına üzdü.
-Ben de kendimi ateşe atılmış olmaktan korkuyorum.
-Korku halin güzel. Ben, korkuyu kaybetmenden korkuyorum.
-Öyleyse bana öğüt ver.
-Babamız Adem (as) tek bir günah yüzünden cenne tten çıkarıldı. Bunu asla unutma…
Hasan el-Basri de şöyle yazmıştı:
“Adem (as) dünyaya cezalandırılarak gönderilmişti.
Dünya, kendisine ikramda ulunana ihanet eder. Ona sırt
çevirene de ihsanda bulunur. Mal mülk toplayanı da sonunda iflas ettirir. Sen, yaraları sarmaya çalış. Şayet musibetlerin uzamasından korkuyorsan, ilacın elem verici şiddetine sabretmelisin.”
Ethem Erkoç
75
Ömer, dostlarından hep öğüt isterdi. Bana yol gösterin,
beni uyarın derdi. Ya kın dostu Muhammed b. Ka’b, ona şu
uyarıda bulundu:
“Allah’tan kork. Kapılarını herkese açık tut. Ma zluma
yardımcı ol. Zalimin zulmünü önle. Yaşlıları baba, gençleri
kardeş, çocukları da evlat gibi bil. Babana iyilik et, kardeşlerinle ilişkini sürdür ve çocuklarına şefkat göster.”
İşte toplumun bütün katmanların kuşatan bir öğüt.
Reca b. Hayve de hadis-i şeriften esinlenerek şöyle d iyordu:
“Kendin için razı ve hoşnut olduğun hususların hepsine
insanlar için da razı ve hoşnut ol. Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi onların aşına bela etme. Bil ki sen ilk ölecek
halifesin.”
Hasan el-Basri, Ömer b. Abdülaziz hilafet görevini üstlendiğinde ona yakın durmuş, vaaz ve irşatlarıyla yeni halifeyi yönlendirmiştir:
“Ey müminlerin halifesi, muhakkak ki Allah, adil devlet başkanını eğrilikleri düzeltmekle, zalimlere engel olmakla, bütün felaket unsurlarını ortadan kaldırmakla,
zayıflara destek olmakla ve mazluma insafla görevlendirdi.
“Ey müminlerin halifesi, dünya intikal yurdudur. Ebedi
ikamet yurdu değildir. Dünyayı isteyen, bir gün onu terk
etmek zorunda kalır. Dünya, rüyadan ibarettir. Ahiret ise
uyanıklıktır. İkisi arasında ölüm bulunmaktadır. Unutma…”
Halifenin cevabı şöyle olmuştur:
“Faydalı nasihatlerin bana ulaştı ve onlarla şifa buldum.
Akıllı insan, dünyada kalbi titreyerek yaşar…”
Hasan el-Basri, Ömer b. Abdülaziz için şöyle demişti:
”Hakkı söylemesi ve öğüdü kabul etmesiyle Halife Ömer b.
Abdülaziz, Allah katında kazançlı çıkmıştır.”
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
76
Cûde es-Sahhar anlatıyor:
Ömer b. Abdülaziz, hep yaşlı ve olgun alimlerden öğüt
işitiyordu. Bir gün Hicaz’dan bir heyet gelmişti. İçlerinden
bir çocuğu sözcü seçmişlerdi. Huzurunda söze başlayınca
Ömer:
-Dur bakalım genç. Önce büyükler konuşsun, dedi.
-Müminlerin emiri, izin veriniz. Eğer öncelik yaşa göre
olsaydı bu ümmet içinde sizden daha yaşlı olanın orada olması gerekirdi.
-Konuş bakalım.
-Biz, musibet heyeti değiliz, kutlamaya geldik. Sizin gibi
birini başımıza getirdiği için Allah’a hamt ederiz. Huzurunuza hiçbir istek için çıkmadık. İsteklerimizi zaten bize gönderiyorsun.
-Evladım, bize nasihat et de dinleyelim.
-Müminlerin emiri, Allah’ın rahmet ve şefkati, bazı insanları aldattı. Seni de aldatmasın. Hırs ve tamahkârlığa
kapılmayasın. İnsanların seni övmesi, seni gururlandırmasın.
Yoksa ayakların kayıverir.
Ömer, çocuğa baktı. On yaşlarındaydı. Hoşuna gitti. Onu
güzel beyitlerle övdü.
Cûde es-Sahhar devam devam ediyor:
Yine Ömer b. Abdülaziz, hilafetinin ilk günlerinde istirahata çekilmek üzereydi. Oğlu Abdülmelik:
-Haksızlığa uğrayanların haklarını kendilerine iade etmeden nasıl istirahata çekiliyorsun, diye sordu.
Ömer de:
-Ben, dün Süleyman’ın defin işiyle uğraştığım için uykusuz kaldım. Öğle namazını kıldıktan sonra hak sahiplerinin
hakların iade ederim, dedi.
Oğlu da:
Ethem Erkoç
77
-Öğleye kadar yaşayacağını kim sana garanti ediyor, d eyince Ömer:
-Yaklaş bana oğlum, dedi. Yaklaşınca alnından öptü ve:
-Ey Allahım, zürriyetimden dinim konusunda bana ya rdım edecek birini çıkarttın, diyerek Allah’a hamt etti. Kalktı,
haksızlığa uğrayanların şikâyetlerini dinlemeye başladı.
Zulmü ve haksızlığı ortadan kaldırmak kolay değildi. Sabır ve sebatla, kararlılıkla devam etmek gerekiyordu. Ümeyye oğullarının haksız kazançlarını ellerinden almak… Kısa
sürede olacak gibi değildi. Kararlı fakat endişeliydi. Oğlu
Abdülmelik, babasını cesaretlendiriyordu:
-Senin ve benim için ölüm çanları çalsa da devam et. Bana ve sana neye mal olursa olsun Allah’ın emirlerini uygula.
Bundan geri durma.
Ömer, her şeye rağmen meşru icraatlarında onu destekleyen oğluna müteşekkirdi. Öğütlerini dinlemekten haz duy uyordu.
Ömer b. Abdülaziz, hem öğüt dinler hem de nasihatte bulunurdu. Bununla da yetinmeyip Müslümanların ve İslam
devletinin yararına olabilecek bir şey veya bir hayır tavsiye
edene mükâfat verileceğini ilan etti:
“Bir kimse bir zulmü ortadan kaldırmak veya hayırlı bir
iş için yol gösterecek olursa yapacağı işe göre 10 ila 300
dinar arasında bir mükâfat alacaktır.”
Bu maksatla yatsı namazından sonra halka sohbet eder,
dertlerini ve nasihatlerini dinlerdi.
Ömer b. Abdülaziz, ilk dört halifenin yolunu takip ederek
“İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak” prensibini
yeni baştan ihya etti. Hilafet makamına geçince vali ve devlet memurların bu doğrultuda mektuplar gönderdi. Onlara
Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdeki emir ve yasakları
hatırlattı. Bu iki ölçüden asla ayrılmamaları gerektiğini defalarca belirtti. Hak ve adaletten ayrılmamalarını, kimseye
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
78
zulüm etmemelerini, yoksulları kollamalarını söyledi. Önce
yapmaları gereken işin manevi sorumluluğunu onlara anlattı.
İmanlarına ve vicdanlarına hitap etti. Yapacakları her hareketten dolayı ahrette sorguya çekileceklerini hatırlattı:
“Hayatta olduğum müddetçe üzerinde titizlikle durac ağım husus, Rabbimin emirlerine ve Resulünün sünnetine
bağlı kalmaktır. Sakın ha bunun dışına çıkmayınız. Onların
yerine başka hükümler koymayınız. Bunun için sizleri bana
yardıma çağırıyorum. Size emredilen tabi olunuz. Alıkonduğunuzdan da uzak durunuz. Allah’tan dileğim, size verdiğim
öğütleri tutmanızdır. Allah, hükümlerine aykırı davranmak
isteyenlere fırsat vermesin…”
Bir mektubunda da uzun uzun nasihatte bulunduktan sonra şöyle diyordu:
“Nasihatlerime uyun. Kurtuluş, yalnız bu yoldadır. İman
ve ilim sahipleri, etrafındakilere yardımcı olsunlar. Zira pek
çok insan, İslami hakikatleri yeterince bilmemektedir. İslam
için en hayırlı olanı aranızda hâkim kılmasını Allah’tan dilerim.”
Ömer, halife sorumluluğu taşıyan bir insan olduğu için
öğütlerinde bu tür emredici öğelerin bulunması normaldir.
O, hem öğüt dinliyor ve onlara uymaya çalışıyordu hem de
öğüt verip herkesin buna uymasını resmen istiyordu. Eskiden konuşamayan herkes, onun devrinde artık özgürce konuşuyordu.
HARİCİLER SORUNU
İslam Devletinin sınırları çok genişlemişti. Dünyadaki
her dinden insan, zımmi statüsünde burada yaşıyorlardı.
Ayrıca ümmetin içinde bulunan her türlü İslami akım da
buruda varlıklarını koruyorlardı. Bunlar, devlete baş kaldırmadıkları sürece sorun teşkil etmiyordu. Hacriler de işte
böyle bir fırkaydı.
Ethem Erkoç
79
Hz. Ali ile Muaviye arasında çıkan Sıffin Savaşı’nda
(657) hakemlerin kararına uyduğu için Hz. Ali’yi terk eden
Temim kabilesi mensupları, Kufe yakınlarında Harura denilen yere yerleşmişlerdi. Bundan dolayı bunlara Haruriler ya
da Hariciler denilmişti.
Hariciler, sadece Sıffin Savaşına katılanları değil, onları
tasvip edenleri de kafir sayıyorlardı. Bu nedenle ilk defa Hz.
Ali’ye isyan etmişlerdi. Bu isyankar tavırlarını Muaviye’nin
öncülüğünü yaptığı Emevilere karşı da sürdürüyorlardı. Bu
nedenle Hariciler üzerine zaman zaman ordu gönderiliyordu.
Ömer b. Abdülaziz, bu ihtilafı aldırmak ve bu isyanlara
son vermek istiyordu. Irak valisi Abdülhamit’e mektup göndererek onları Kur’an ve Sünnete uymaya davet etmesini
söyledi. Ancak Hariciler, bu çağrıya uymadılar. Bilakis Halife’nin ordusuna saldırdılar. Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz, Mesleme b. Abdülmelik’i bir grup askerle gö nderdi ve
Irak valisi Abdülhamit’in aradan çekilmesini emretti.
Ömer b. Abdülaziz, sorunu savaşla değil, diyalogla çözmek istiyordu. Hicretin 100. yılında Cuha nahiyesinde Beni
Yeşker kabilesinden Şevzeb diye tanınan Bestam adında bir
Harici etrafına topladığı kişilerle devlete isyan etmişti. Ancak Ömer b. Abdülaziz, Kufe valisine bir ferman gönderdi:
“Hariciler kan dökmedikçe veya yeryüzünde fesat çıkartmadıkça asla onları tahrik edici bir davranışta bulunma.
Şayet buna tevessül ederlerse o zaman onlara karşı koyman
helaldir.”
Irak valisi Abdülhamit, Kufe askerlerinden iki bin kişilik
bir kuvvetle Muhammad b. Cerir’i gönderdi. İbni Cerir, varıp Bestamın karşısına konuşlandı fakat taarruz etmedi. Zira
Halife Ömer, Bestam’a da bir mektup yazmıştı:
“İşittim ki Allah yolunda ayaklanmışsın. Halbuki bu k onuda sen benden daha haklı değilsin. Gel görüşelim. Eğer
biz haklıysak sen de insanların girdiği yola gir. Eğer sen
haklıysan gereğini yapalım.”
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
80
Bunun üzerine Şevzep, iki temsilcisini gönderdi. Halife,
bunlarla Şam yakınlarında Hanasıra mevkiinde görüştüler.
Her iki taraf da tezlerini ortaya koydu. Uzun müzakerelerden
sonra Halife’nin ikna edici, yumuşatıcı, insaflı ve adil tavrını
gören bu iki Harici, Halife’nin haklı olduğunu kabul etti.
Ancak kendisinden sonra Yezid b. Abdülmelik’in halife
olmasını uygun bulmadıklarını söylediler.
Ömer b. Abdülaziz de “Bu işi ben yapmadım, başkası
yaptı” diyordu. Ama onlar da niçin düzeltmiyorsun, diye
bastırıyorlardı. Zira Hariciler, bu konuda ciddi endişe duyuyorlardı.
Aslında Ömer b. Abdülaziz de kendisinden sonra istişareyle seçilmiş, şura esasına dayalı bir halife adayı bırakmak
istiyordu. Şuranın kararı ve ümmetin hür iradesiyle biatı
sonucu yeni halife göreve başlamalıydı. Ancak ortam buna
uygun değildi. Emeviler, Ömer’e bile tahammül edemiyorlardı. Ömer b. Abdülaziz de Yezid’in veliaht olmasından
hoşnut değildi. Haricilerin eleştirileri üzerine “Bana üç gün
izin verin” deyip huzurlarından ayrıldı.
Bu tartışma, başta saray çevresi olmak üzere herkes tar afından duyuldu. Ümeyye hanedanı ve saray çevresi, bu gelişmelerden oldukça huzursuzdular. Heyetin sorusuna Halife’nin olumlu cevap vermesi üzerine önceki halife Süleyman’ın Ömer’den sonra veliaht tayin ettiği Yezid’i halifelikten uzaklaştırmasından korktular. Sabırları tükendi. Artık
oyalanma zamanı değil deyip Ömer b. Abdülaziz’i ne pahasına olursa olsun derhal tahttan indirmeye, zehirleyerek de
olsa öldürmeye, onu ortadan kaldırmaya karar verdiler.
Saray çevresinde bu entrikalardan habersizdi. Ancak hoşnutsuzluklarını tahmin edebiliyordu. Yine de sükûnetini
koruyordu. Haricilerle görüşmeler de savaşsız sona ermişti.
Ömer b. Abdülaziz döneminde bu tür iç kavgalara fırsat
verilmezdi.
Ethem Erkoç
81
İMPARATOR VE HÜKÜMDARLARI
İSLAMA DAVETİ
Ömer b. Abdülaziz, herkesten öğüt dinlerdi. Halifelik görevini yüklenince halkı irşat eden konuşmalar yapıyordu.
Devlet adamlarını Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler çerçevesinde hareket etmeye, hak ve adaletten ayrılmamaya davet
ederdi. İslam ümmetini de Allah’ın emrine Resulullah’ın
sünnetine uymaya çağırırdı.
Bu bağlamda Resulullah (sav)in izinden giderek komşu
devlet başkanlarına mektuplar yazar ve onları islama davet
ederdi. Bunların en önemlisi Bizans imparatoru III. Leon’a
gönderdiği mektuptur.
Halife Ömer, İmparatordan hem isteğini yerine getirmesini istedi hem de onlara islamı tebliğ etmesi için Abdul’âlâ
b. Umra başkanlığında bir heyet gönderdi. İmparator III.
Leon, başında tacıyla tahtına oturmuş, sağında ve solunda
patrikler ve devlet adamları sıralanmış olarak İslam heyetini
kabul etti. Onları dikkatle dinledi, taleplerini öğrendi.
Ömer, Bizans imparatoruna gönderdiği mektubun tesiri
ve sonuçlarını görmeden başka devlet başkanlarına da mektup göndermişti. Bunların başında Hint hükümdarlarına gönderdiği mektup gelmektedir. Onlara islamı kabul etmeleri
halinde bunun her iki tarafın da yararına olacağını, ülkelerinin yönetimlerini kendilerine bırakacağını anlatmıştı.
Bunun üzerine Hint hükümdarları da Ömer b. Abdülaziz’in yaşayışını araştırdılar. Bunun sonucu olarak önce
Ceyşe b. Dâhir Müslüman oldu. Bunu diğer hükümdarlar
izledi. İşte bu nedenle Ömer ve sonraki halifeler döneminde
Hindistan’daki devlet başkanlarının çoğu müslümandı. Halifelerden islamı öğretecek hocalar istiyorlardı.
Aynı şekilde Maveraünnehir bölgesindeki hükümdarlara
da islama davet mektupları göndermişti. Müslüman olanlardan cizye alınmayacağını, kendilerine Müslümanların aldıkları gibi maaş tahsis edileceğini bildirmişti. Bunun üzerine
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
82
büyük bir kısmı islamı kabul etmişti. Horasan’da islamın
yayılışı, böylece hız kazanmıştı.
Gayrimüslimlerin yaşadıkları bölgelerdeki hayat şartların
mümkün olduğu kadar kolaylaştırdı. Aralarında İslamlaşmayı yaygınlaştırmaya özel gayret gösterdi. onlara karşı askeri
faaliyetleri durdurdu.
Beni Mahzun kabilesi reisi İsmail b. Abdullah b. Ebu
Muhacir, dindarlığı ve güzel ahlakıyla tanınıyordu. Onu
Ömer b. Abdülaziz zamanında Mağrib’e vali tayin edilmişti.
İsmail, İslami yaşayışıyla yerli halkın gönlünü kazanmıştı.
Kuzey Afrika’daki Berberiler’e Halife’nin islama davet
mektubunu okudu. Halifenin yaşantısını duyan, valinin samimiyetini gören Mağrip halkının çoğu, bu mektuplarla
islama girmişlerdi.
Ömer’in bu politikası sayesinde Kuzey Afrika’da Berberiler ve Maveraünnehir’deki Türkler arasında yoğun bir İslamlaşma faaliyeti gerçekleşmiş oldu.
ÖMER b. ABDÜLAZİZ’İN İCRAATLARI
Ömer b. Abdülaziz, Emevi Devlet geleneği içinde y etişmiş bir liderdir. Muaviye, Yezid, II. Muaviye, Mervan, Abdülmelik, I.Velid ve Süleyman’dan sonra devlet başkanlığı
makamına oturan sekizinci halifedir. Kendinden önceki halifelerin bütün yetkilerine sahipken onlardan çok f arklı olan
bir devlet reisidir. İmkanlarını eza ve cefa için kullanmak
yerine onların sorumluluğunun altında adeta ezilen ve ömrü
boyunca ahreti, sorgu ve suali düşünen bir insandır.
Dünya nimetlerine ulaşma konusunda hiçbir sorunu o lmadığı halde dünyaya sırtını dönen tek devlet başkanı olarak
tarihe geçen Ömer b. Abdülaziz’in 29 aylık iktidarındaki
icraatlarını şöyle sıralayabiliriz:
*Medine valiliği sırasında oranın alimlerini hem danışman olarak istihdam etmiş hem de onlardan ilim öğrenmiştir.
Ethem Erkoç
83
*Süleyman’dan sonra halife olmasına rağmen halkı dilediklerine biat etme konusunda serbest bırakmıştır. Fakat
halk, yine ona biat etmiştir.
*İlk konuşmasında: “Allah’a isyan ettiğim takdirde
bana itaat etmeyiniz” diyebilmiştir.
*Hilafetinin ilk günü halka şu uyarıda bulunmuştur:
“Ey İnsanlar! Bize yaklaşmak, bize arkadaş olmak isteyen kişi, şu esaslara uymadığı takdirde yanıma bile yaklaşmasın:
1.Bize kadar ulaşıp derdini anlatamayan, ihtiyacını farz
edemeyenlere yardımcı olmalıdır.
2.Bizimle birlikte hayra koşmalıdır.
3.Düşünemediğimiz hayır işlerini hatırlatmalıdır.
4.Yanımızda kimseyi çekiştirmemeli, işitince
hoşlanmayacağımız sözleri konuşmamalıdır.
5.Kendini ilgilendirmeyen konurla girmemelidir.
*Zalim valileri azletmiş, yerine yumuşak huylu ve me rhametli valiler tayin etmiştir.
*İlk Cuma hutbesinde Hz. Ali ve evladın karşı lanet ve
küfürleri kaldırmıştır. Onların yerine hutbenin sonunda Nahl
Suresinin 90. ayetinin okunması geleneğini yerleştirmiştir.
Bu uygulama, tüm İslam dünyasında aynen devam etmektedir.
*Valilere de birer genelge göndererek Hz. Ali ve evladına
hutbelerde lanet okunmasını ve küfredilmesini yasaklamıştır.
*Hz. Peygamber (sav)den intikal eden Fedek Arazisi’ni
ehlibeyte tevdi etmiştir.
*Halife olduğu gün, tören için hazırlanan atları sattırıp
parasını hazineye göndermiştir.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
84
*Sadece iki entarisi vardı. Birini yıkadığı zaman ötekini
giyiyordu. Yamalı elbiseyle Cuma hutbesi okumaya çıkmaktan çekinmiyordu.
*Hilafetten önceki dönemden kalan elbise ve eşy alarını
hazineye devretti. Eşi Fatıma da baba hatırası ge rdanlığını
hazineye teslim etti.
*Evinde bir kaptan başka yemek bulunmazdı. Çocukları
da buna alışmak zorunda kalmışlardı.
*Evinin ihtiyacının posta arabasıyla taşınmasına, abdest
suyunun bile sarayın mutfağında ısıtılmasına razı değildi.
* Daha önce devlet yetkisi kullanılarak elde edilmiş olabileceği endişesiyle miras yoluyla intikal eden mal, mülk,
tarla, bahçe ve arazisinin tapularını yırtarak hepsini beytülmale/hazineye iade etmiştir.
*Ümeyye oğullarını da böyle yapmaya davet etmiş ancak
hiç birisi uymamıştır.
*Kadı/hakim seçimine özen göstermiştir. Kadı olabilecek
kimselerde şu özellikleri aramıştır:
1.Kadı, derin ve ince anlayışa sahip olmalıdır.
2.Kadı, halim, yumuşak huylu olmalıdır.
3.Kadı, afif (namus ehli) olmalıdır. Mal heveslisi, para
düşkünü olmamalıdır. Zira o zaman hak ve adalete değil,
alacağı paraya göre hüküm verme yoluna sapar.
4.Kadı, iradesine hakim olmalı, isabetli karar verebilmelidir.
5.Kadı, önceki mahkemelerden ve verilen kararlardan
haberdar olmalıdır.
*Valilere talimatı: “Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünnetine uyunuz. Danışmanlarınız, insanlar arasında doğruluğuna
güvendiğiniz kişilerden seçiniz. Hak ve adaletten ayrılmayınız.”
Ethem Erkoç
85
*Ordu kumandanlarına talimatı: “Savaşta düşman askerlerinin dışındakilere dokunmayınız. İhtiyarlara, kadınlara,
çocuklara, savaşa katılmayan rahiplere asla silah çekmeyiniz.”
*Savaşa giden askerlerin haftada bir gün dinlendirilmesini, uzun süre cephede olanların da en az 40 günde bir ailelerine dönmelerini emretmiştir.
*Zımmi statüsündeki gayrimüslimlerin köy ve kentlerine
girip halkın rahatsız olmasına sebep olmamalarını istemiştir.
*Müslüman olan gayrimüslimlerden cizyeyi kaldırmıştır.
Böylece pek çok insanın müslüman olmasına vesile olmuştur.
*Döneminde valiler, kendi bölgelerinde toplanan zekatı
dağıtacak fakir bulamaz hale gelmiştir.
*Evlenmek isteyen gençlerin düğün ihtiyaçlarının karşılanmasını, meşru bir iş yaparken borç batağına düşenlerin
borçlarının ödenmesini emretmiştir. Yetimlere, dul kadınlara, çalışacak gücü olmayanlara maaş bağlamıştır. Mahpusların eş ve çocuklarının yoksul kalmaları halinde onlara da
maaş bağlamıştır.
*Malları zarar gören çiftçi ve tüccarların da zararlarının
devlet hazinesi tarafından ödenmesini emretmiştir.
*Yolcu ve yoksulların yemek ihtiyaçlarını karşılamak
için “Yemek Evleri” kurmuştur.
*Yolcular için konaklama tesisleri kurdurmuştur.
*Dalkavuk şairlere yüz vermemiştir.
*Hayvanları ağır demirlerle dehlemeyi ve onlara ağır
gemler vurulmasını yasaklamıştır. Ayrıca hayvanlara ağır
yük yüklenmesini yasaklamış, bu konuda belli bir standart
getirmiştir.
*Alimlerle sohbet etmekten hep hoşlanmıştır.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
86
*Hz. Peygamber (sav)in hadislerinin toplanıp bir araya
getirilmesine, tedvinine onun emriyle ve onun d öneminde
başlanmıştır.
*Hariciler sorunu, bizzat onun girişimiyle çözüme kavuşmuştur.
*Nasihat edilmesinden hoşlanırdı. Allah’tan korkmayı ilke edinmişti. Ölümü en büyük nasihatçi olarak görüyordu.
*Bizans imparatoruna ve bazı hükümdarlara islama davet
mektupları ve elçiler göndermişti.
*Kendisinden sonra veliahtlık sistemini kaldırarak yeni
halifenin Şura/Danışma Meclisi yoluyla seçimini gerçekle ştirmek istedi ancak ömrü yetmedi.
*Bir devlet başkanı olmasına rağmen mezar yerini bile
şahsi parasıyla satın alıp hazırlatmıştır.
*Halife olarak bizzat kendisi, züht ve takva hayatı yaşamıştır. Sadece v