Hasan el-Basri, Ömer b. Abdülaziz hilafet görevini üstlendiğinde ona yakın durmuş, vaaz ve irşatlarıyla yeni halifeyi yönlendirmiştir:
“Ey müminlerin halifesi, muhakkak ki Allah, adil devlet başkanını eğrilikleri düzeltmekle, zalimlere engel olmakla, bütün felaket unsurlarını ortadan kaldırmakla, zayıflara destek olmakla ve mazluma insafla görevlendirdi.
“Ey müminlerin halifesi, dünya intikal yurdudur. Ebedi ikamet yurdu değildir. Dünyayı isteyen, bir gün onu terk etmek zorunda kalır. Dünya, rüyadan ibarettir. Ahiret ise uyanıklıktır. İkisi arasında ölüm bulunmaktadır. Unutma…” Halifenin cevabı şöyle olmuştur:
“Faydalı nasihatlerin bana ulaştı ve onlarla şifa buldum. Akıllı insan, dünyada kalbi titreyerek yaşar…”
Hasan el-Basri, Ömer b. Abdülaziz için şöyle demişti:
”Hakkı söylemesi ve öğüdü kabul etmesiyle Halife Ömer b. Abdülaziz, Allah katında kazançlı çıkmıştır.”
Cûde es-Sahhar anlatıyor:
Ömer b. Abdülaziz, hep yaşlı ve olgun alimlerden öğüt işitiyordu. Bir gün Hicaz’dan bir heyet gelmişti. İçlerinden bir çocuğu sözcü seçmişlerdi. Huzurunda söze başlayınca Ömer:
-Dur bakalım genç. Önce büyükler konuşsun, dedi.
-Müminlerin emiri, izin veriniz. Eğer öncelik yaşa göre olsaydı bu ümmet içinde sizden daha yaşlı olanın orada olması gerekirdi.
-Konuş bakalım.
-Biz, musibet heyeti değiliz, kutlamaya geldik. Sizin gibi birini başımıza getirdiği için Allah’a hamt ederiz. Huzurunuza hiçbir istek için çıkmadık. İsteklerimizi zaten bize gönderiyorsun.
-Evladım, bize nasihat et de dinleyelim.
-Müminlerin emiri, Allah’ın rahmet ve şefkati, bazı insanları aldattı. Seni de aldatmasın. Hırs ve tamahkârlığa kapılmayasın. İnsanların seni övmesi, seni gururlandırmasın. Yoksa ayakların kayıverir. Ömer, çocuğa baktı. On yaşlarındaydı. Hoşuna gitti. Onu güzel beyitlerle övdü. Cûde es-Sahhar devam devam ediyor:
Yine Ömer b. Abdülaziz, hilafetinin ilk günlerinde istirahata çekilmek üzereydi. Oğlu Abdülmelik:
-Haksızlığa uğrayanların haklarını kendilerine iade etmeden nasıl istirahata çekiliyorsun, diye sordu.
Ömer de:
-Ben, dün Süleyman’ın defin işiyle uğraştığım için uykusuz kaldım. Öğle namazını kıldıktan sonra hak sahiplerinin hakların iade ederim, dedi.
Oğlu da:
-Öğleye kadar yaşayacağını kim sana garanti ediyor, d eyince Ömer:
-Yaklaş bana oğlum, dedi. Yaklaşınca alnından öptü ve:
-Ey Allahım, zürriyetimden dinim konusunda bana ya rdım edecek birini çıkarttın, diyerek Allah’a hamt etti. Kalktı, haksızlığa uğrayanların şikâyetlerini dinlemeye başladı. Zulmü ve haksızlığı ortadan kaldırmak kolay değildi. Sabır ve sebatla, kararlılıkla devam etmek gerekiyordu. Ümeyye oğullarının haksız kazançlarını ellerinden almak… Kısa sürede olacak gibi değildi. Kararlı fakat endişeliydi. Oğlu Abdülmelik, babasını cesaretlendiriyordu:
(Sürecek)

-Senin ve benim için ölüm çanları çalsa da devam et. Bana ve sana neye mal olursa olsun Allah’ın emirlerini uygula. Bundan geri durma.
Ömer, her şeye rağmen meşru icraatlarında onu destekleyen oğluna müteşekkirdi. Öğütlerini dinlemekten haz duy uyordu.
(Sürecek)

Ömer b. Abdülaziz, hem öğüt dinler hem de nasihatte bulunurdu. Bununla da yetinmeyip Müslümanların ve İslam
devletinin yararına olabilecek bir şey veya bir hayır tavsiye
edene mükâfat verileceğini ilan etti:
“Bir kimse bir zulmü ortadan kaldırmak veya hayırlı bir
iş için yol gösterecek olursa yapacağı işe göre 10 ila 300
dinar arasında bir mükâfat alacaktır.”
Bu maksatla yatsı namazından sonra halka sohbet eder,
dertlerini ve nasihatlerini dinlerdi.
Ömer b. Abdülaziz, ilk dört halifenin yolunu takip ederek
“İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak” prensibini
yeni baştan ihya etti. Hilafet makamına geçince vali ve devlet memurların bu doğrultuda mektuplar gönderdi. Onlara
Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdeki emir ve yasakları
hatırlattı. Bu iki ölçüden asla ayrılmamaları gerektiğini defalarca belirtti. Hak ve adaletten ayrılmamalarını, kimseye
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
78
zulüm etmemelerini, yoksulları kollamalarını söyledi. Önce
yapmaları gereken işin manevi sorumluluğunu onlara anlattı.
İmanlarına ve vicdanlarına hitap etti. Yapacakları her hareketten dolayı ahrette sorguya çekileceklerini hatırlattı:
“Hayatta olduğum müddetçe üzerinde titizlikle durac ağım husus, Rabbimin emirlerine ve Resulünün sünnetine
bağlı kalmaktır. Sakın ha bunun dışına çıkmayınız. Onların
yerine başka hükümler koymayınız. Bunun için sizleri bana
yardıma çağırıyorum. Size emredilen tabi olunuz. Alıkonduğunuzdan da uzak durunuz. Allah’tan dileğim, size verdiğim
öğütleri tutmanızdır. Allah, hükümlerine aykırı davranmak
isteyenlere fırsat vermesin…”
Bir mektubunda da uzun uzun nasihatte bulunduktan sonra şöyle diyordu:
“Nasihatlerime uyun. Kurtuluş, yalnız bu yoldadır. İman
ve ilim sahipleri, etrafındakilere yardımcı olsunlar. Zira pek
çok insan, İslami hakikatleri yeterince bilmemektedir. İslam
için en hayırlı olanı aranızda hâkim kılmasını Allah’tan dilerim.”
Ömer, halife sorumluluğu taşıyan bir insan olduğu için
öğütlerinde bu tür emredici öğelerin bulunması normaldir.
O, hem öğüt dinliyor ve onlara uymaya çalışıyordu hem de
öğüt verip herkesin buna uymasını resmen istiyordu. Eskiden konuşamayan herkes, onun devrinde artık özgürce konuşuyordu.
HARİCİLER SORUNU
İslam Devletinin sınırları çok genişlemişti. Dünyadaki
her dinden insan, zımmi statüsünde burada yaşıyorlardı.
Ayrıca ümmetin içinde bulunan her türlü İslami akım da
buruda varlıklarını koruyorlardı. Bunlar, devlete baş kaldırmadıkları sürece sorun teşkil etmiyordu. Hacriler de işte
böyle bir fırkaydı.
Ethem Erkoç
79
Hz. Ali ile Muaviye arasında çıkan Sıffin Savaşı’nda
(657) hakemlerin kararına uyduğu için Hz. Ali’yi terk eden
Temim kabilesi mensupları, Kufe yakınlarında Harura denilen yere yerleşmişlerdi. Bundan dolayı bunlara Haruriler ya
da Hariciler denilmişti.
Hariciler, sadece Sıffin Savaşına katılanları değil, onları
tasvip edenleri de kafir sayıyorlardı. Bu nedenle ilk defa Hz.
Ali’ye isyan etmişlerdi. Bu isyankar tavırlarını Muaviye’nin
öncülüğünü yaptığı Emevilere karşı da sürdürüyorlardı. Bu
nedenle Hariciler üzerine zaman zaman ordu gönderiliyordu.
Ömer b. Abdülaziz, bu ihtilafı aldırmak ve bu isyanlara
son vermek istiyordu. Irak valisi Abdülhamit’e mektup göndererek onları Kur’an ve Sünnete uymaya davet etmesini
söyledi. Ancak Hariciler, bu çağrıya uymadılar. Bilakis Halife’nin ordusuna saldırdılar. Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz, Mesleme b. Abdülmelik’i bir grup askerle gö nderdi ve
Irak valisi Abdülhamit’in aradan çekilmesini emretti.
Ömer b. Abdülaziz, sorunu savaşla değil, diyalogla çözmek istiyordu. Hicretin 100. yılında Cuha nahiyesinde Beni
Yeşker kabilesinden Şevzeb diye tanınan Bestam adında bir
Harici etrafına topladığı kişilerle devlete isyan etmişti. Ancak Ömer b. Abdülaziz, Kufe valisine bir ferman gönderdi:
“Hariciler kan dökmedikçe veya yeryüzünde fesat çıkartmadıkça asla onları tahrik edici bir davranışta bulunma.
Şayet buna tevessül ederlerse o zaman onlara karşı koyman
helaldir.”
Irak valisi Abdülhamit, Kufe askerlerinden iki bin kişilik
bir kuvvetle Muhammad b. Cerir’i gönderdi. İbni Cerir, varıp Bestamın karşısına konuşlandı fakat taarruz etmedi. Zira
Halife Ömer, Bestam’a da bir mektup yazmıştı:
“İşittim ki Allah yolunda ayaklanmışsın. Halbuki bu k onuda sen benden daha haklı değilsin. Gel görüşelim. Eğer
biz haklıysak sen de insanların girdiği yola gir. Eğer sen
haklıysan gereğini yapalım.”
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
80
Bunun üzerine Şevzep, iki temsilcisini gönderdi. Halife,
bunlarla Şam yakınlarında Hanasıra mevkiinde görüştüler.
Her iki taraf da tezlerini ortaya koydu. Uzun müzakerelerden
sonra Halife’nin ikna edici, yumuşatıcı, insaflı ve adil tavrını
gören bu iki Harici, Halife’nin haklı olduğunu kabul etti.
Ancak kendisinden sonra Yezid b. Abdülmelik’in halife
olmasını uygun bulmadıklarını söylediler.
Ömer b. Abdülaziz de “Bu işi ben yapmadım, başkası
yaptı” diyordu. Ama onlar da niçin düzeltmiyorsun, diye
bastırıyorlardı. Zira Hariciler, bu konuda ciddi endişe duyuyorlardı.
Aslında Ömer b. Abdülaziz de kendisinden sonra istişareyle seçilmiş, şura esasına dayalı bir halife adayı bırakmak
istiyordu. Şuranın kararı ve ümmetin hür iradesiyle biatı
sonucu yeni halife göreve başlamalıydı. Ancak ortam buna
uygun değildi. Emeviler, Ömer’e bile tahammül edemiyorlardı. Ömer b. Abdülaziz de Yezid’in veliaht olmasından
hoşnut değildi. Haricilerin eleştirileri üzerine “Bana üç gün
izin verin” deyip huzurlarından ayrıldı.
Bu tartışma, başta saray çevresi olmak üzere herkes tar afından duyuldu. Ümeyye hanedanı ve saray çevresi, bu gelişmelerden oldukça huzursuzdular. Heyetin sorusuna Halife’nin olumlu cevap vermesi üzerine önceki halife Süleyman’ın Ömer’den sonra veliaht tayin ettiği Yezid’i halifelikten uzaklaştırmasından korktular. Sabırları tükendi. Artık
oyalanma zamanı değil deyip Ömer b. Abdülaziz’i ne pahasına olursa olsun derhal tahttan indirmeye, zehirleyerek de
olsa öldürmeye, onu ortadan kaldırmaya karar verdiler.
Saray çevresinde bu entrikalardan habersizdi. Ancak hoşnutsuzluklarını tahmin edebiliyordu. Yine de sükûnetini
koruyordu. Haricilerle görüşmeler de savaşsız sona ermişti.
Ömer b. Abdülaziz döneminde bu tür iç kavgalara fırsat
verilmezdi.
Ethem Erkoç
81
İMPARATOR VE HÜKÜMDARLARI
İSLAMA DAVETİ
Ömer b. Abdülaziz, herkesten öğüt dinlerdi. Halifelik görevini yüklenince halkı irşat eden konuşmalar yapıyordu.
Devlet adamlarını Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler çerçevesinde hareket etmeye, hak ve adaletten ayrılmamaya davet
ederdi. İslam ümmetini de Allah’ın emrine Resulullah’ın
sünnetine uymaya çağırırdı.
Bu bağlamda Resulullah (sav)in izinden giderek komşu
devlet başkanlarına mektuplar yazar ve onları islama davet
ederdi. Bunların en önemlisi Bizans imparatoru III. Leon’a
gönderdiği mektuptur.
Halife Ömer, İmparatordan hem isteğini yerine getirmesini istedi hem de onlara islamı tebliğ etmesi için Abdul’âlâ
b. Umra başkanlığında bir heyet gönderdi. İmparator III.
Leon, başında tacıyla tahtına oturmuş, sağında ve solunda
patrikler ve devlet adamları sıralanmış olarak İslam heyetini
kabul etti. Onları dikkatle dinledi, taleplerini öğrendi.
Ömer, Bizans imparatoruna gönderdiği mektubun tesiri
ve sonuçlarını görmeden başka devlet başkanlarına da mektup göndermişti. Bunların başında Hint hükümdarlarına gönderdiği mektup gelmektedir. Onlara islamı kabul etmeleri
halinde bunun her iki tarafın da yararına olacağını, ülkelerinin yönetimlerini kendilerine bırakacağını anlatmıştı.
Bunun üzerine Hint hükümdarları da Ömer b. Abdülaziz’in yaşayışını araştırdılar. Bunun sonucu olarak önce
Ceyşe b. Dâhir Müslüman oldu. Bunu diğer hükümdarlar
izledi. İşte bu nedenle Ömer ve sonraki halifeler döneminde
Hindistan’daki devlet başkanlarının çoğu müslümandı. Halifelerden islamı öğretecek hocalar istiyorlardı.
Aynı şekilde Maveraünnehir bölgesindeki hükümdarlara
da islama davet mektupları göndermişti. Müslüman olanlardan cizye alınmayacağını, kendilerine Müslümanların aldıkları gibi maaş tahsis edileceğini bildirmişti. Bunun üzerine
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
82
büyük bir kısmı islamı kabul etmişti. Horasan’da islamın
yayılışı, böylece hız kazanmıştı.
Gayrimüslimlerin yaşadıkları bölgelerdeki hayat şartların
mümkün olduğu kadar kolaylaştırdı. Aralarında İslamlaşmayı yaygınlaştırmaya özel gayret gösterdi. onlara karşı askeri
faaliyetleri durdurdu.
Beni Mahzun kabilesi reisi İsmail b. Abdullah b. Ebu
Muhacir, dindarlığı ve güzel ahlakıyla tanınıyordu. Onu
Ömer b. Abdülaziz zamanında Mağrib’e vali tayin edilmişti.
İsmail, İslami yaşayışıyla yerli halkın gönlünü kazanmıştı.
Kuzey Afrika’daki Berberiler’e Halife’nin islama davet
mektubunu okudu. Halifenin yaşantısını duyan, valinin samimiyetini gören Mağrip halkının çoğu, bu mektuplarla
islama girmişlerdi.
Ömer’in bu politikası sayesinde Kuzey Afrika’da Berberiler ve Maveraünnehir’deki Türkler arasında yoğun bir İslamlaşma faaliyeti gerçekleşmiş oldu.
ÖMER b. ABDÜLAZİZ’İN İCRAATLARI
Ömer b. Abdülaziz, Emevi Devlet geleneği içinde y etişmiş bir liderdir. Muaviye, Yezid, II. Muaviye, Mervan, Abdülmelik, I.Velid ve Süleyman’dan sonra devlet başkanlığı
makamına oturan sekizinci halifedir. Kendinden önceki halifelerin bütün yetkilerine sahipken onlardan çok f arklı olan
bir devlet reisidir. İmkanlarını eza ve cefa için kullanmak
yerine onların sorumluluğunun altında adeta ezilen ve ömrü
boyunca ahreti, sorgu ve suali düşünen bir insandır.
Dünya nimetlerine ulaşma konusunda hiçbir sorunu o lmadığı halde dünyaya sırtını dönen tek devlet başkanı olarak
tarihe geçen Ömer b. Abdülaziz’in 29 aylık iktidarındaki
icraatlarını şöyle sıralayabiliriz:
*Medine valiliği sırasında oranın alimlerini hem danışman olarak istihdam etmiş hem de onlardan ilim öğrenmiştir.
Ethem Erkoç
83
*Süleyman’dan sonra halife olmasına rağmen halkı dilediklerine biat etme konusunda serbest bırakmıştır. Fakat
halk, yine ona biat etmiştir.
*İlk konuşmasında: “Allah’a isyan ettiğim takdirde
bana itaat etmeyiniz” diyebilmiştir.
*Hilafetinin ilk günü halka şu uyarıda bulunmuştur:
“Ey İnsanlar! Bize yaklaşmak, bize arkadaş olmak isteyen kişi, şu esaslara uymadığı takdirde yanıma bile yaklaşmasın:
1.Bize kadar ulaşıp derdini anlatamayan, ihtiyacını farz
edemeyenlere yardımcı olmalıdır.
2.Bizimle birlikte hayra koşmalıdır.
3.Düşünemediğimiz hayır işlerini hatırlatmalıdır.
4.Yanımızda kimseyi çekiştirmemeli, işitince
hoşlanmayacağımız sözleri konuşmamalıdır.
5.Kendini ilgilendirmeyen konurla girmemelidir.
*Zalim valileri azletmiş, yerine yumuşak huylu ve me rhametli valiler tayin etmiştir.
*İlk Cuma hutbesinde Hz. Ali ve evladın karşı lanet ve
küfürleri kaldırmıştır. Onların yerine hutbenin sonunda Nahl
Suresinin 90. ayetinin okunması geleneğini yerleştirmiştir.
Bu uygulama, tüm İslam dünyasında aynen devam etmektedir.
*Valilere de birer genelge göndererek Hz. Ali ve evladına
hutbelerde lanet okunmasını ve küfredilmesini yasaklamıştır.
*Hz. Peygamber (sav)den intikal eden Fedek Arazisi’ni
ehlibeyte tevdi etmiştir.
*Halife olduğu gün, tören için hazırlanan atları sattırıp
parasını hazineye göndermiştir.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
84
*Sadece iki entarisi vardı. Birini yıkadığı zaman ötekini
giyiyordu. Yamalı elbiseyle Cuma hutbesi okumaya çıkmaktan çekinmiyordu.
*Hilafetten önceki dönemden kalan elbise ve eşy alarını
hazineye devretti. Eşi Fatıma da baba hatırası ge rdanlığını
hazineye teslim etti.
*Evinde bir kaptan başka yemek bulunmazdı. Çocukları
da buna alışmak zorunda kalmışlardı.
*Evinin ihtiyacının posta arabasıyla taşınmasına, abdest
suyunun bile sarayın mutfağında ısıtılmasına razı değildi.
* Daha önce devlet yetkisi kullanılarak elde edilmiş olabileceği endişesiyle miras yoluyla intikal eden mal, mülk,
tarla, bahçe ve arazisinin tapularını yırtarak hepsini beytülmale/hazineye iade etmiştir.
*Ümeyye oğullarını da böyle yapmaya davet etmiş ancak
hiç birisi uymamıştır.
*Kadı/hakim seçimine özen göstermiştir. Kadı olabilecek
kimselerde şu özellikleri aramıştır:
1.Kadı, derin ve ince anlayışa sahip olmalıdır.
2.Kadı, halim, yumuşak huylu olmalıdır.
3.Kadı, afif (namus ehli) olmalıdır. Mal heveslisi, para
düşkünü olmamalıdır. Zira o zaman hak ve adalete değil,
alacağı paraya göre hüküm verme yoluna sapar.
4.Kadı, iradesine hakim olmalı, isabetli karar verebilmelidir.
5.Kadı, önceki mahkemelerden ve verilen kararlardan
haberdar olmalıdır.
*Valilere talimatı: “Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünnetine uyunuz. Danışmanlarınız, insanlar arasında doğruluğuna
güvendiğiniz kişilerden seçiniz. Hak ve adaletten ayrılmayınız.”
Ethem Erkoç
85
*Ordu kumandanlarına talimatı: “Savaşta düşman askerlerinin dışındakilere dokunmayınız. İhtiyarlara, kadınlara,
çocuklara, savaşa katılmayan rahiplere asla silah çekmeyiniz.”
*Savaşa giden askerlerin haftada bir gün dinlendirilmesini, uzun süre cephede olanların da en az 40 günde bir ailelerine dönmelerini emretmiştir.
*Zımmi statüsündeki gayrimüslimlerin köy ve kentlerine
girip halkın rahatsız olmasına sebep olmamalarını istemiştir.
*Müslüman olan gayrimüslimlerden cizyeyi kaldırmıştır.
Böylece pek çok insanın müslüman olmasına vesile olmuştur.
*Döneminde valiler, kendi bölgelerinde toplanan zekatı
dağıtacak fakir bulamaz hale gelmiştir.
*Evlenmek isteyen gençlerin düğün ihtiyaçlarının karşılanmasını, meşru bir iş yaparken borç batağına düşenlerin
borçlarının ödenmesini emretmiştir. Yetimlere, dul kadınlara, çalışacak gücü olmayanlara maaş bağlamıştır. Mahpusların eş ve çocuklarının yoksul kalmaları halinde onlara da
maaş bağlamıştır.
*Malları zarar gören çiftçi ve tüccarların da zararlarının
devlet hazinesi tarafından ödenmesini emretmiştir.
*Yolcu ve yoksulların yemek ihtiyaçlarını karşılamak
için “Yemek Evleri” kurmuştur.
*Yolcular için konaklama tesisleri kurdurmuştur.
*Dalkavuk şairlere yüz vermemiştir.
*Hayvanları ağır demirlerle dehlemeyi ve onlara ağır
gemler vurulmasını yasaklamıştır. Ayrıca hayvanlara ağır
yük yüklenmesini yasaklamış, bu konuda belli bir standart
getirmiştir.
*Alimlerle sohbet etmekten hep hoşlanmıştır.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
86
*Hz. Peygamber (sav)in hadislerinin toplanıp bir araya
getirilmesine, tedvinine onun emriyle ve onun d öneminde
başlanmıştır.
*Hariciler sorunu, bizzat onun girişimiyle çözüme kavuşmuştur.
*Nasihat edilmesinden hoşlanırdı. Allah’tan korkmayı ilke edinmişti. Ölümü en büyük nasihatçi olarak görüyordu.
*Bizans imparatoruna ve bazı hükümdarlara islama davet
mektupları ve elçiler göndermişti.
*Kendisinden sonra veliahtlık sistemini kaldırarak yeni
halifenin Şura/Danışma Meclisi yoluyla seçimini gerçekle ştirmek istedi ancak ömrü yetmedi.
*Bir devlet başkanı olmasına rağmen mezar yerini bile
şahsi parasıyla satın alıp hazırlatmıştır.
*Halife olarak bizzat kendisi, züht ve takva hayatı yaşamıştır. Sadece valilere gönderdiği genelgeler ve buyruklar
değil, bu haliyle de devlet adamlarına örnek olmuştur. Kendisi yoksul yaşamasına rağmen halkı refah içinde yaşama
imkanı bulmuştur. Refaha tabana yaymayı başaran bir devlet
başkanı olarak 29 aylık hilafeti döneminde tarihte İslam
inkılabının canlı örneğini yaşatmıştır.
Ömer b. Abdülaziz, İslam toplumunda hiçbir Emevi halifesine nasip olmayan kamuoyu desteğine sahipti. Hangi tarafa mensup olursa olsun yanlış davranış içinde olduğu bilinen
vali ve komutanları rahatlıkla görevden alabilmiş, bu icraatı
sebebiyle herhangi bir itirazla karşılaşmamıştır. İcraatlarının
en önemlisi, halka zulmeden valileri azletmek olmuştur.
Ethem Erkoç
87
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ömer B. Abdülaziz’in Son Günleri
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
88
Muhammed b. Ka’b el-Karzi der ki:
“Bilesin ki Ey Ömer, ölecek ilk halife
sen değilsin. Hz. Adem’e kadar
ulaşan babalarından ölüm acısını
tatmayan kimse yoktur. Sıra,
sana gelmiştir Ey Ömer!”
Ethem Erkoç
89
FARKLI BİR RÜYA
Ömer b. Abdülaziz, bazı rüyaları önemserdi. Dedesi
Ömer b. Hattap’ın kendi soyumdan gelecek olan ve yüzünde
yara izi bulunan bir kişinin halife olacağını rüya yoluyla
öğrenmişti. Bu müjde gerçekleşmiş ve yüzünde yara izi bulunan Ömer b. Abdülaziz halife olmuştu. Kendisi de rüyasında Hz Peygamber (sav)i görmüş ve “Sen, ümmetin emiri
olacaksın” dediğini bizzat duymuştu. Böylece Hz. Peygamber (sav)i rüyasında gören kişinin buna değer vermesi gerektiğini bizzat yaşayarak öğrenmişti.
Hanımı Fatıma anlatıyor:
“Ömer, odasına çekilip ibadet ediyordu. Yanına vardığımda uykuya dalmıştı. Bir müddet sonra uyandı.
-Çok değişik bir rüya gördüm, dedi.
-Ne gördün ey Müminlerin Emiri, diye sordum.
Başladı anlatmaya:
-Kendimi yemyeşil bir yerde gördüm. Ortasında zümrüt
bir köşk vardı. Bütün insanlar orada toplanmış gibiydi. Bir
müddet sonra köşkten biri çıkıp seslendi: “Nerede Abdullah
oğlu Muhammed. Resulullah (sav)” çıkıp o köşke girdi. Arkasından o adam yine seslendi:
-“Nerede Ebubekir b. Kuhafe?” Ardından “Hattap oğlu
Ömer, Affan oğlu Osman ve Ebu Talip oğlu Ali” diye seslendi. Çağrılanlar sırasıyla girdiler. Bir müddet sonra aynı
adam çıkıp seslendi:
-Nerede Ömer b. Abdülaziz?
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
90
Ben de hemen o köşke girdim. İçeride Hz. Peygamber
(sav) oturmuştu. Ebubekir sağında, Ömer solunda, Osman ve
Ali önünde oturuyordu. Ben de girince dedem Ömer b. Hattab’ın yanında yer gösterildi ben de oraya oturdum. Resulullah ile dedem Ömer b. Hattap arasında yüzü son de rece güzel bir genç oturuyordu. Kim olduğunu dedem Hz. Ömer’e
sordum
-O, Meryem oğlu İsa’dır dedi.
Sonra bir müddet oturduk. Tek tek çıktılar. Sıra bana gelince ben de çıktım ve Rabbim beni sorguya çekti. Bir çekirdeğin çukurcuğu, incecik bir iplik ve ufak taneler için bile
sorguya çekildim. Kurtulamayacağım sandım. Sonunda ‘Sevap işledin. Tuttuğun yola devam et’ dediler. Yürüdüm…”
Ömer, rüyasının devamında yolda Haccac b. Yusuf’u bir
leş suretinde gördüğünü, öldürdüğü her kişi için teker teker
yeniden öldürüldüğünü anlattığını nakletti.
Belli ki rüyasının etkisinde kalmıştı. Hz. Peygamber (sav)
ile dört halifeyi bizzat görmüştü. Bu tür rüyaların boş olmadığını biliyordu. Haricilerle görüşmelerin devam ettiği sırada
bu rüyanın da bir anlamı olmalıydı. Hanımı Fatıma, bu rüyayı eşinin vefatından bir süre önce gördüğünü söyleyerek
adeta yorumlamış oluyordu.
SON HUTBESİ
Ömer b. Abdülaziz, valilere gönderdiği mektuplarda
emerler sıralamak yerine onlara sorumluluklarını ve ilahi
adalet huzurunda verecekleri hesabı hatırlatarak sözlerine
başlardı. Ondan sonra yapmaları gereken işleri sayardı. Halka duyurulması ve merkezdeki memurlara bildirilmesi gereken konuları Cuma hutbelerinde söylerdi. Yine üslup aynıydı. İlk hutbesinde şöyle diyordu:
“Şunu hiç unutmayınız ki Peygamberimizden sonra
Peygamber gelmeyecektir. Kuran-ı Kerim’den sonra kitap
Ethem Erkoç
91
inmeyecektir. Allah’ın helal kıldıkları kıyamete kadar helaldir. Haram kıldıkları da kıyamete kadar haram kalacaktır. Ben, hüküm koyucu değilim. Allah’ın emirlerini insanlar arasında uygulayıcıyım. Resulullah’ın sünnetine uyan
kimseyim. Allah’a asi olana asla itaat edilmez. Ben, sizin
en hayırlınız değilim ama aranızda Allah tarafından en
ağır yükü taşımak zorunda olan kimseyim…”
Başka bir hutbesinde Allah’tan korkmayı anlatırken:
“Ey insanlar, size Allah’tan korkmanızı tavsiye erdim.
Biliniz ki Allah korkusu, her şeyden daha hayırlıdır.
“Ey insanlar, önceki yöneticilerin zulümlerinden ku rtulmak için onlara sokulur, sevgilerini kazanmaya çalışırdınız.
Şunu biliniz ki ben de bu maksatlı kalıcı değilim. Benim görevim, Allah’ın bana emrettiklerini yerine getirmekten ibarettir.”
Hutbelerde halkı, şikayet ve isteklerini dile getirmeye çağırıyordu. Zulme uğrayanların bizzat kendisine veya valilere
iletilmesini, onlar ilgilenmezlerse destursuz huzuruna gelip
anlatmalarını söylüyordu. Özellikle dünya hayatının geçiciliğini vurgulayıp ahiret için hazırlanmaları gerektiğini hatırlatıyordu:
“Ey insanlar, dünya hayatı size çok uzun, kıyamet günü
ise çok uzak gelmesin. Eceli gelen kimsenin kıyameti kopmuş
demektir. Ben, Allah’tan başka hiçbir yardımcısı olmayanın
yardımcısıyım. Size öyle bir yol çizmek istiyorum ki yaşlılar
bunu izleyerek hayatlarını tamamlasınlar, küçükler de bu
yolda büyüsünler. Mal ve eşyanızı hayli bollaştırmak istiyorum. Ancak bu konuda hiçbir haksızlığa yer vermemeliyim…”
Ömer b. Abdülaziz, halifeliğinin büyük sorumluluğunu
omuzlarında hissederek şöyle diyordu:
“Allah, halkı yöneticilerin kötü amellerinden dolayı cezalandırmaz. Ancak kötülükler yayılınca halkın avamı da
havassı da cezayı hak eder.”
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
92
Ömer; hep böyle düşünür, böyle yaşar, böyle söylerdi.
Ölümün ne zaman geleceğini bilemezdi ama hep ölümden
sonrasına hazırlanmayı öğütlerdi. Ölümünden önceki son
hutbesinde de aynı şeyleri söylemişti:
“Ey insanlar, Allah insanları boş yere yaratmamıştır.
sizi de başı boş bırakmış değildir. Yüce Allah, aranızda
hükmetmek için hükümler indirmiştir. Görmüyor musunuz
her gün ve her gece dünyada eceli gelen ve vaktini dolduran pek çok kişiyi ebedi istirahatgahına gönderiyor ve yolcu ediyorsunuz. Onu yataksız ve yorgansız bir yurda teslim
ediyorsunuz. O, bütün dünyadaki mal ve mülkünü terk
etmiş, sevdiklerinden ayrılmış,, toprağın altına girmiş,
amelinin karşılığını görmek ve hesaba çekilmek üzere dünyada işlediği iyilik ve güzelliklere muhtaç ve burada bıraktıklarından mahrum olarak yeni dünyasına göç emiştir.
Öyleyse ölüm gelip çatmadan Allah’tan korkun… Elinizde
Yüce Allah’ın sizin için indirdiği bir kitap var. Sizi Allah’a
kulluğa götürecek ve O’na isyandan alıkoyacak adil bir
sünnet var.”
Ömer, sözlerini tamamlayamadan ridasını yüzüne kapatarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Ömer’in bu konuşmasının son hutbe olduğunu kimse
bilmiyordu, kendisi de bilemezdi. Belki bundan sonra hiçbir
halifeden böyle bir hutbe dinleyemeyeceklerdi. Zaten o, her
an ölümü düşünürdü. Ölümü, hesap gününü, sorgu ve suali
tefekkür ederdi. Takva da, bu olsa gerekti.
ÜÇ GÜNLÜK SÜRE
Ömer b. Abdülaziz, Haricilerle yaptığı müzakerede hiç
ummadığı bir soruyla karşılaşmıştı: “Kendinden sonra hilafete niçin Yezid’i veliaht olarak belirlediniz?”
Ömer b. Abdülaziz, haklı olarak onu kendisinin belirlemediğini söylese de inandırıcı olmadı. Zira o anda devletin
Ethem Erkoç
93
başında o vardı. Kendisini halife olarak gösteren Süleyman
b. Abdülmelik, ondan sonra da Yezid b. Abdülmelik’i halife
tayin etmişti. Devlet geleneğine göre buna uymak gerekiyordu.
Aslında Ömer b. Abdülaziz, halifenin şura heyeti tarafından seçilmesinden yanaydı. Ama bunu açıkça dillendiremiyordu. Şûranın kararı ve ümmetin hür iradesiyle biatı sonucu yeni halife iş başına geçmeliydi. Ancak ortam buna uygun değildi.
Taberi de meşhur tarihinde Ömer b. Abdülaziz’in veliahtlık sistemini kaldırarak Şura (Danışma) Meclisi sistemini
getirmeyi düşündüğünü hatta bu konuda görüşmelerde bulunduğunu yazıyordu.
Zira kendisinden sonra Abdülmelik oğlu Yezid halife
olursa Ümeyye oğullarının saltanatının yeniden başlayacağından endişe duyuyordu. Ama bir çıkış yolu da bulamıyordu. Haricilerin bu itirazlarına da ‘akıllıca’ diyordu ve üç gün
izin istiyordu.
Haricilerin temsilcileri Halife Ömer’in huzurundan ayrıldılar. Üç günü merakla bekleyeceklerdi. Haber, Ümeyye
oğullarına ulaştığında telaş başladı. Ömer’den kurtulmanın
ve Yezid’in halife olacağı günlerin hayaliyle yaşadıkları bir
dönemde bu üç günlük süre her şeyi değiştirebilirdi. Ümeyye
oğullarının beklemeye tahammülleri yoktu. Zira Ömer b.
Abdülaziz, bir ferman ile Yezid’i halife adayı olmaktan
uzaklaştırabilirdi. Acele etmeleri gerekliydi. Fail-i meçhul
bir cinayet ya da saray darbesi hesaplarıyla oyalanacak zaman değildi. En kolay yol, onu zehirlemekti.
Ümeyye oğulları, alelacele buna karar verdiler. Yemeğine zehir katabilecek birini aramaya koyuldular. Sonunda
Halife’nin azatlı hizmetlilerine baktılar. Parayla satın alabilecekleri birini aradılar. Halifenin yemeğine zehir katması
için onu yüklü bir para karşılığında ikna ettiler.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
94
HASTALANMASI
Ömer b. Abdülaziz, henüz 39 yaşındaydı. Halifelik görevini üstlendiği andan itibaren günden güne erimişti. Eski
halini bilenler, halifeyi gördüklerinde tanımakta zorluk çekmişlerdi. Hanımı Fatıma da bunu dile getirmekteydi. Ancak
bu son hali farklıydı.
Haricilerden aldığı