Bir çocuğun öfkesine anlayışla yaklaşmak,
onu şımartmak değil; duygularını tanımayı öğretmektir.
Dr. Daniel J. Siegel, "TheWhole-Brain Child
Çatışma, hayatın doğal bir parçasıdır. Özellikle okul ortamlarında çocukların farklı düşünceler, duygular ve beklentiler içinde olması zaman zaman anlaşmazlıkları da beraberinde getirir. Bu durum, aslında çocuğun gelişimi için bir fırsattır. Çünkü her tartışma, her fikir ayrılığı çocuğa yeni bir beceri kazandırma potansiyeli taşır: bu da çatışma çözme becerisidir.
Ancak çocuklarda çatışma çözme süreci her zaman kolay değildir. Bazı çocuklar mizacından dolayı daha sabırlı ve uzlaşmacı olabilirken bazıları daha tepkisel, hatta saldırgan davranışlar gösterebilir. Bu özelliklerin bir kısmı öğrenilmiş davranışlarla ilişkiliyken bazıları da genetik ve biyolojik eğilimlerle desteklenebilir. Bu nedenle, her çocuğun çatışma anındaki tepkisi birbirinden farklıdır. Ebeveynlerin ve öğretmenlerin bu farklılıkları kabul etmesi, çocuğu yargılamadan yönlendirmesi gerekir.
Okul ortamında çatışmaların yaşanması doğaldır.Önemli olan, bu çatışmaların sağlıklı biçimde yönetilmesidir. Çocuğun psikolojik sağlamlığı, empati ve iletişim becerileri ne kadar güçlüyse, bu durumlarla başa çıkma kapasitesi de o kadar artacaktır. Öğretmenlerin, rehberlik servislerinin ve okul ikliminin bu sürece katkısı büyüktür. Ancak çatışma çözme becerisi yalnızca okulda kazanılmaz.Gerçekte temeller ev ortamında, aile içinde atılır.
Anne-babalar, çocuklarına bu konudaki en önemli rol modellerdir. Çocuğun çatışma anında nasıl tepki vereceğini belirleyen koşulları büyük ölçüde evde gözlemlediği tutumlar belirleyecektir. Ebeveynler birbirleriyle veya çevreleriyle yaşadıkları anlaşmazlıklarda saygılı, dinleyen ve çözüm odaklı bir tutum sergiliyorsaçocuk da bu beceriyi içselleştirir. Ancak öfke, inatlaşma veya duygusal uzaklaşma modeli görüyorsa doğal olarakçocuk da benzer tepkileri tekrarlayacaktır. Bu nedenle anne-babaların, sadece çocuklarının değil kendi iletişim biçimlerinin de farkında olmaları gerekir.
Ebeveynlerin arkadaşlık ilişkilerini, sosyal iletişim tarzlarını gözden geçirmeleri de bu noktada önemlidir. Çünkü çocuk, yalnızca aile içindeki ilişkileri değil anne-babasının dış dünyayla kurduğu iletişimi de model alır. Çocuğa "uzlaşmanın mümkün olduğu" mesajını yalnızca sözle değil davranışla göstermek gerekir.
Ev ortamı, güvenli bir öğrenme alanıdır. Çocuğun duygularını rahatça ifade edebildiği, dinlendiğini hissettiği bir aile atmosferi; çatışma çözme becerisinin temelini oluşturur. Ancak bazı çocuklar, duygularını ifade etmekte veya öfkesini düzenlemekte zorlanabilir. Bu durumda, anne-babaların sınıf öğretmeni ve okulun psikolojik danışmanıyla sürekli iletişim halinde olmaları oldukça önemlidir. Gerekirse profesyonel bir psikolojik danışmandan yardım almak, çocuğun hem duygusal farkındalığını hem de sosyal uyumunu güçlendirir.
Ayrıca çocuğu farklı sosyal ortamlara sokmak, grup çalışmalarına, spor ya da sanat etkinliklerine yönlendirerek dahil etmek de çatışma çözme becerilerinin gelişimini destekler. Başlangıçta ebeveynin bu ortamlarda çocuğa eşlik etmesi, onun güven duygusunu pekiştirir.
Küçük yaşlarda öğrenilen çatışma çözme becerileri, yetişkinlikteki yaşamın neredeyse her alanına taşınır. İş yaşamında, akademik ortamlarda, topluluk içinde ya da özel ilişkilerde; uzlaşmacı, dinleyen ve çözüm arayan bireyler fark yaratır. Bu beceri, aynı zamanda liderlik özelliklerinin gelişmesinde de kritik bir rol oynar. Çünkü liderlik, yalnızca bir yönlendirme içermez. Aynı zamanda farklı görüşleri bir arada tutabilme sanatı olarak da görülmektedir.
Sonuç olarak, çatışmadan kaçınmak değil çatışmayı yapıcı bir sürece dönüştürmek hem bireysel hem toplumsal gelişimin temelidir. Çatışma çözme becerileri güçlü olan çocuklar daha uyumlu, üretken ve empatik bireyler haline gelirler. Toplu yaşamın gerektirdiği saygı, sabır ve uzlaşma kültürü de işte bu küçük yaşlarda atılan adımlarla büyüyecektir.Unutulmamalıdır ki fırtınalı bir öfkede sığınılabilecek en güvenli liman sevgidir.