Bir çocuğun mutluluğu, kendi yapabildiklerini fark ettiği an başlar.
Maria Montessori
Çocuklarda mutluluk, kültüre, coğrafyaya ya da cinsiyete indirgenemeyecek kadar evrensel bir olgudur. Her çocuk, hangi ülkede, hangi aile yapısında büyürse büyüsün; sevildiğini, dinlendiğini, değer verildiğini hissettiğinde mutlu olur. Mutluluğun kaynakları kültürel biçimlerle değişse de özü aynıdır: güven, kabul, aidiyet, oyun, merak ve sevgidir.
Elbette ekonomik koşullar, yaşam standartları ve fırsat eşitsizlikleri çocukların iyi oluşunu etkileyebilir. Ancak bir çocuğun anne-babası tarafından gerçekten dinlenilmesi, duygularının ciddiye alınması; pahalı bir oyuncak ya da lüks bir etkinlikten çok daha derin bir mutluluk kaynağıdır. Çünkü çocuğun duyulma ihtiyacı, varlığının fark edilme ihtiyacıdır. Basit bir
“Seni dinliyorum” cümlesi bile onun duygusal dünyasında kalıcı izler bırakır.
Mutluluğun önemli bir bileşeni de yeni deneyimlere açık olabilmektir. Yeni bir okul, taşınılan bir şehir hatta farklı bir sosyal ortam ilk başta çocuğu zorlayabilir. Ancak ebeveynlerin model olarak bu süreci sakin, güven veren bir tutumla yönlendirmesi çocuğun bu yenilikleri keşif ve öğrenme fırsatı olarak görmesini sağlar. Deneyimlemek, insanın gelişimsel doğasının bir parçasıdır ve her yeni adım, çocuğun özgüvenini ve esnekliğini artırır.
Sakin, huzurlu bir ev ortamı da çocuk mutluluğunun temel taşlarındandır. Sürekli çatışma, gerginlik ya da belirsizlik içeren ev ortamları, çocuğun duygusal güvenliğini zedeler. Oysa sakinlik, sevgiyle birleştiğinde, geleceğe dair umut ve güven duygusunu besler. Bu huzur hali, çocuk için “hayat güvenilirdir” mesajıdır.
Araştırmalar, anne-babanın eğitim düzeyiyle çocuğun mutluluğu arasında doğrudan bir ilişki olmadığını gösteriyor. Yani, yüksek eğitim düzeyi tek başına mutlu bir çocuk yetiştirmenin garantisi değildir. Ancak anne-babaların çocuk gelişimi, duygusal farkındalık ve iletişim konularında bilinçlenmesi, çocuğun mutluluk düzeyini olumlu yönde etkiler. Bilinçli ebeveynlik, bilgiyle birlikte duyarlılığı da içerir.
Mutluluk, daima sürdürülebilen bir duygu değildir. Çocuğun zaman zaman üzülmesi, hayal kırıklığı yaşaması, zorlanması gelişimin doğal bir parçasıdır. Ebeveynin bu anlarda “her zaman mutlu olmalısın” baskısı yerine “üzülmek de normal” mesajı vermesi, çocuğun duygusal dayanıklılığını artırır. Yaşam, sürekli mutluluk arayışı değil duygular arasında denge kurabilme sanatıdır.
Çocuklar; oyun oynayabildikleri, hayal kurabildikleri, merak edip keşfedebildikleri ortamlarda en çok mutlu olurlar. Yaratıcılığın, özgürce ifade edilebildiği alanlar onların içsel enerjisini besler. Okul ortamında arkadaşları tarafından kabul görmek ya da kabul göremediğinde ilişkilerini onarmak için çaba göstermek, çocuğa hem toplumsal hem bireysel anlamda değerli bir deneyim kazandırır.
Bir çocuğun mutluluğunun en güçlü göstergesi bir amacı olmasıdır. Bu amaç akademik bir başarı, bir oyun içindeki görev, bir hobiye duyulan ilgi ya da bir hayal olabilir. Önemli olan bu amaca ulaşma sürecinde desteklenmesidir. Amaç, çocuğun yaşamına yön ve anlam katar.
Sanılanın aksine çocuklukta mutlu olmak yetişkinlikteki mutluluktan daha da zor olabilir.
Çünkü çocuklar henüz duygularını adlandırmayı, dünyayı anlamlandırmayı öğrenmektedir.
Bu yüzden onlara sevgiyle eşlik etmek, dinlemek, sınır koymak ve rehberlik etmek; en kalıcı mutluluk yatırımıdır.
Bir anne-baba için hayatta en zor şey çocuğunun mutsuzluğunu izlemektir. Ebeveynler, çocuklarının yüzündeki tebessümü geri getirmek için çoğu zaman ellerinden gelen her şeyi denerler. Ancak bazen tüm çabalara rağmen çocuk yine de mutlu görünmeyebilir. Bu durum, ebeveynliğin yetersizliğini değil; insan doğasının, mizacın ve kimi zaman genetik faktörlerin etkisini yansıtır. Her çocuk duygularını farklı yaşar, farklı yollarla dengelenir. Böyle durumlarda yönlendirmeye ya da profesyonel desteğe başvurmak, anne-baba olmanın en güçlü adımlarından biridir. Çünkü destek almak zayıflık değil çözüm arayışının olgun bir göstergesidir. Unutulmamalıdır ki bu süreçte yalnız değilsiniz. Siz yardım istemeyi, paylaşmayı ve dayanışmayı öğrenirseniz; çocuğunuz da aynı güveni hisseder. Ve o zaman aile içinde gerçek mutluluğun temeli olan paylaşılmış bir huzur yeniden filizlenir.