Görünmeyen Yaralar: İkincil Travmanın Sessiz Etkisi
Travma, kelime anlamıyla “yara” demektir. İnsan yaşamında bu yara bazen bedende, bazen de ruhun derinliklerinde açılır. Kişinin iradesi dışında gerçekleşen, yaşamı tehdit eden ya da duygusal olarak sarsan olaylar travmatik etki yaratır. Bir kaza, doğal afet, savaş, şiddet, istismar ya da ani bir kayıpla ortaya çıkabilir. Bunların her biri, kişinin güvenlik hissini temelden sarsabilir.
Birincil Travma: Olayın Merkezinde Olmak
Travmanın en doğrudan biçimi, kişinin bizzat olayın içinde olduğu birincil travmadır. Bu durumda birey, tehlikenin ve acının merkezindedir. Fiziksel yaralanmalar kadar duygusal yaralar da uzun süre varlığını sürdürebilir. Korku, çaresizlik, öfke, uyku bozuklukları, suçluluk duygusu, olay anını tekrarlayan biçimde hatırlama ya da sosyal çekilme gibi tepkiler sıkça görülür. Birincil travma yaşayan bireylerle çalışırken öncelikli amaç, güven duygusunun yeniden inşası olmalıdır. Güvenli bir terapötik alan oluşturmak, kişiyi yeniden kontrol duygusuyla buluşturmak, bedensel farkındalık egzersizleri, travma odaklı yaklaşımlar , psikoeğitim bu süreçte önemli araçlardır. Travma sonrasında bireyin, yalnız olmadığını hissetmesi iyileşmenin ilk adımıdır.
İkincil Travma: Tanıklığın Yükü
Ancak travmanın yalnızca doğrudan yaşanana ait olduğunu düşünmek yanlıştır. Bazen bir olayın tanığı olmak ya da o acıyı başkasından duymak da iç dünyamızda derin bir iz bırakabilir. İşte bu durum ikincil travma olarak adlandırılır. Bir deprem, savaş ya da terör olayına birebir maruz kalmayan; ama bunları haberlerde izleyen, sosyal medyada gören ya da yakınlarından dinleyen bireyler de travmatize olabilir. Özellikle dijital medya aracılığıyla dünyanın dört bir yanındaki felaketlere anında tanıklık ediyoruz. Görüntüler, sesler, anlatılar zihnimizde birikiyor ve farkında olmadan duygusal bir yük oluşturuyor.
Profesyonellerin Görünmeyen Yaraları
İkincil travmanın en sık göz ardı edildiği grup, yardım mesleklerinde çalışan profesyonellerdir. Psikolojik danışmanlar, psikologlar, terapistler, sosyal hizmet uzmanları, hemşireler ya da ilk müdahale ekipleri, sürekli olarak travmatik anlatılara tanıklık ederler. Bu durum, farkında olunmadığında tükenmişlik, empati yorgunluğu ya da duygusal donukluk gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu nedenle, ruh sağlığı profesyonellerinin öz farkındalıklarını korumaları, öz şefkat becerilerini geliştirmeleri ve psikolojik öz bakımlarını düzenli olarak uygulamaları çok önemlidir. Süpervizyon almak, sınır koyma becerilerini sürdürmek, duygusal boşaltım için güvenli alanlar oluşturmak ve profesyonel destek almak ikincil travmanın etkilerini azaltır.
Çocuklar ve Ergenlerde İkincil Travma
Çocuklar ve ergenler, travmatik içeriklere karşı daha savunmasızdır. Bir çocuk, savaşın ortasında olmasa bile ekrandan izlediği görüntülerle travmatik tepkiler geliştirebilir: uykuya dalamama, huzursuzluk, suçluluk hisleri ya da sürekli kötü bir şey olacakmış gibi hissetme hali bunlara örnektir. Bu noktada ebeveynlerin ve öğretmenlerin farkındalığı çok değerlidir.
İyileşme: Fark Etmekle Başlar
İkincil travma yaşayan kişilerin en sık hissettiği duygulardan biri suçluluk duygusudur.
“Onlar acı çekerken ben nasıl normal yaşarım?” düşüncesi kişiyi içsel bir sorgulamanın içine sokar. Bu noktada sosyal destek, suçluluk duygusunun azalmasında büyük rol oynar.
Aile, arkadaş çevresi ya da profesyonel destek, kişinin yeniden güven ve denge hissini kazanmasına yardımcı olur. Psikolojik sağlamlığı koruyabilmek için ise birkaç basit ama etkili adım önemlidir:
* Sürekli haber ve görüntülere maruz kalmamak için medya kullanımına sınır koymak,
* Doğa ile temas etmek, açık havada yürüyüş yapmak,
* Nefes egzersizleri ve farkındalık pratikleriyle bedeni rahatlatmak,
* Uyku düzenine özen göstermek,
* Duyguları paylaşmaktan çekinmemek.
Bazen yalnızca konuşmak bile içsel yükü hafifletir.
Sonuç: Her Yara Görünmese de Gerçektir
Unutulmamalıdır ki, tıpkı birincil travmada olduğu gibi ikincil travmada da yara görünmez ama gerçektir. Toplumsal dayanışma içinde olmak, birbirimizi dinlemek ve duygularımıza alan açmak iyileşmenin en güçlü adımlarıdır. Çünkü her yara gibi, bu da zamanla ama mutlaka iyileşir yeter ki fark edilsin, yeter ki önemsenebilsin.
Ve belki de tam da bu yüzden, bireysel olduğu kadar toplumsal iyileşmenin de temelinde özgürlük, dayanışma ve umut vardır. Cumhuriyet, bu topraklarda her bireyin kendini ifade edebilmesinin, yaralarını sarabilmesinin, sesini duyurabilmesinin teminatıdır. “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve rahmetle anıyor; bizlere hür düşünebilme, hissedebilme ve iyileşebilme gücü