"En iyi okul tecrübedir; fakat okul masrafı biraz fazladır." sözü mucibince; tecrübe abidesi kişilerden istifade etmek ve onlara vefa göstermek adına, ilimizde eğitim yöneticisi olarak görev yapmış müdürlerimizle dünü ve bugünü değerlendiren söyleşiler yapmaya ve bunları gazete köşemde, özellikle eğitim camiasına sunmaya devam ediyoruz. Umarım istifade edilir.
Bugünkü söyleşimizi, naif duruşu ve beyefendi kişiliğiyle tanıdığım Sayın Hulusi Ayaröz Bey ile gerçekleştirdim.
1) Sayın Müdürüm, Hulusi Ayaröz kimdir? Kısaca tanıtabilir misiniz?
Çorum'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi burada tamamladım. Öğrencilik yıllarında, her öğrenci gibi ben de kiremit ocaklarında ve inşaatlarda çalışarak okul harçlığımı biriktirirdim. Okul bitince ilk görev yerim Lâçin Narlı Kasabası (şimdiki köy) oldu. Daha sonra Alpagut, Kınık, Seydim, Yahya Kemal ve Yıldırım Beyazıt okullarında görev yaptım.
Otuz dokuz yıllık memuriyet hayatımın on iki yılı öğretmenlik, yirmi yedi yılı idarecilikle geçti. Eşim emekli öğretmendir. İki kız evladım vardır.
2) İdareciliğin en zor ve en güzel yönü nedir?
İdareciliğin en zor yönü; emaneti üzerimizde olan öğrencilere en iyi şekilde nasıl hizmet edebilirim, gönüllerine nasıl dokunabilirim, okulu ve kendimizi onlara nasıl sevdirebilirim sorumluluğunu taşımaktır. En kolay yönü ise emir vermektir.
3) Öğretmenlikte ve idarecilikte yaşadığınız anılardan birkaç tanesini paylaşabilir misiniz?
Narlı Kasabası'nda öğretmenlik yapıyordum. Malum, eskiden köylerde kız çocuklarını okula pek göndermezlerdi. O yıl ilk defa kız öğrenciler okula gelmişti. Kızlar gelmezse okul kapanacaktı. Ben de okulu sevdirmek için elimden geleni yapıyordum. Bir yazılıda on soru sordum, beş tanesinin cevabını tahtaya yazdım. Tam o sırada bir bayan müfettiş geldi. Çocukların yazılı olduğunu, cevapların da tahtada yazılı olduğunu görünce sordu:
"Bunlar ne?"
"Yarısının cevabı," dedim.
Az kalsın fırça atacaktı. Durumu anlattım:
"Bu çocuklar okulu sevmezse, aileleri hemen okuldan alır. Bağda, bahçede çalıştırır; sonra da erken yaşta evlendirirler."
Bir şey demedi, "Bildiğinizi yapın," deyip çıktı. O çocukların çoğu eğitim hayatına devam etti. Bugün kimi hemşire, kimi öğretmen oldu.
Yine Narlı'da görev yaparken dersler boş geçmesin diye, tamamen zevkine, Çamlıca Beldesi'ne kışın karda kıyamette yarı yürüyerek, yarı traktörle matematik derslerine giderdim. Belki de meslek hayatımın zor ama en keyifli yıllarıydı.
Sonraki yıllarda Çorum'un ilk formatör öğretmeni oldum. Bakanlık eğitim uzmanlığını kazandım; ancak babamın, "Bizi bırakıp nereye gidiyorsun, bizden mi kaçıyorsun?" sözleri üzerine gidemedim. Ama dualarını aldım. Bugünlere şükürler olsun.
Memuriyetimin büyük kısmı idarecilikte geçtiği için pek çok anım var. Müsaadenizle birkaçını daha arz edeyim.
Yahya Kemal Okulu'nda idareciydim. Atatürk büstünün kaidesini yaptık. Askerlik Şubesi'ne büst için yazı yazdık; ancak gecikti. Bu nedenle şikâyet edildik ve müfettişler geldi. Durumu anlatınca "Belgen var mı?" dediler. Yazıyı gösterdik ve kurtulduk. Sonrasında büst hemen gönderildi. Söz uçar, yazı kalır; belge her zaman önemlidir.
Memuriyet hayatım boyunca hiçbir soruşturma geçirmedim ve hiçbir öğretmenime de soruşturma açmadım. Sorunları hep ikili ilişkilerle çözdüm.
Bir öğretmenim her gün 5-10 dakika geç kalıyordu. Ben kapıda bekliyor, o kapıya yaklaşınca odama geçiyordum. Bir gün sordu:
"Müdür Bey, ben içeri girecekken niye hep odanıza giriyorsunuz?"
"Sen rahatsız olmayasın diye," dedim. Özür diledi ve bir daha geç kalmadı. Böylece beden diliyle en güzel dersi vermiş oldum. Soruşturma açmak kolaydır ama sınıfta verimi düşürür; kaybeden öğrenciler olur.
Bir başka olayda, kapıda bir öğrenciye el sallarken kapı yüzüne çarptı ve ağzı kanadı. Velisi şikâyet etmek istedi. O sırada benimle fikren uyuşmadığımız, ancak veliyle iyi iletişimi olan bir öğretmen arkadaş, veliyi ikna ederek dilekçesini geri çektirdi. Amir-memur çizgisini koruyarak samimi olabilmek çok önemlidir; zor zamanlarda destek görürsünüz.
Yıldırım Beyazıt Okulu'nda (şimdiki N. Erbakan İHO) görev yaparken okulun yanındaki boş arsanın mutlaka okula kazandırılması gerektiğini düşündüm. Önceki idareciler uğraşmış ama alamamışlar. Arsa sahiplerini tanıyordum. İl Millî Eğitim Müdürü Aytekin Bey'in ve belediyenin destekleriyle arsayı okula kazandırdık.
Yine bu okuldayken, öğrenci velisi olan H. İbrahim Aşgın (o dönem belediye başkanı değildi) ziyaretime geldi. Okul Aile Birliği başkanlığını teklif ettiğimde, "Müdürüm, benim siyasi kimliğim var. Hem siz hem okul zarar görebilir. Ama her türlü katkıyı sunmaya hazırım," dedi. Bu yaklaşımı çok takdir etmiştim.
İdareciliğim döneminde il bazında iki kez İlköğretim Haftası, iki kez de 23 Nisan kutlaması gerçekleştirdik.
Kardeş okul projesi kapsamında Karasar Şehit Selman İlkokulu'nu kardeş okul seçtik. İhtiyaçlarını tespit ettim ve dönemin Köy Hizmetleri Müdürü ile görüştüm. Sağ olsun, taleplerimizin hepsine olumlu yaklaştı; yollar yapıldı. Açılışa İl Millî Eğitim Müdürü Aziz Bey'i davet ettim. ''Ben İskilip'e gidiyorum'' dedi. Bunun üzerine ''Yanıcı bırak dolma yemeye git'' deyip ayrıldım. Etkinlik gazetelerde geniş yer aldı. Ertesi gün Müdür Bey okula geldi. ''Hadi o köye gidiyoruz'' dedi. Köyün okul müdürü de o gün geç geldi ama bir şey demedi. Bakanlığın ilgili genel müdürünü arayarak bizleri övdü ve telefonla görüştürdü.
Bir başka anımda, bir il millî eğitim müdürü valiyle bir yere gidecekti. Kapıda, şoförlerin yanında "Sessiz Gemi" şiirini okumamı istedi. Okumadım. Ertesi gün beni makamına çağırarak ''beni şoförlerin yanında küçük düşürdün'' dedi. Başladı fırçalamaya. Bunun üzerine cebimden okulun anahtarını çıkarıp masaya koydum:
"Okulun anahtarı burada, istediğinize verin," dedim.
Bunun üzerine hatasını anladı ve üslubunu değiştirdi.
Sayın müdürüm, bu arada sizin bir özelliğinizi de ben hatırlatmak isterim: "Okulda başarı varsa hepimizin; olumsuzluk varsa sorumluluk benimdir," dermişsiniz. Hatta sivil savunma teşekkürünü müdür yardımcınıza verilmesini istemiştiniz.
- Evet Mahir Bey, bunu hep uygulamaya çalıştım. Olması gereken de budur.
4) Genç idarecilere ve öğretmenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle mesleklerini sevsinler. Zamanlarını iyi kullansınlar, çok çalışsınlar. Öğrencilerini sevsinler, onlara güven versinler. Velilerle iyi iletişim kurmaya özen göstersinler. İdareciler, öğretmenlere karşı beden dilini daha çok kullansın; bunun faydasını mutlaka göreceklerdir. Günümüz imkânları eskisine göre çok daha iyi, bunu iyi değerlendirsinler.
Özetle, bilgi ve hayat tecrübenizden her zaman istifade etmek isteriz. Size sağlık, sıhhat ve afiyet dolu bir ömür diliyorum. Hatırınız var olsun.
Hiç önemli değildir görevdeyken gelen iltifatlar;
Lâkin önemlidir, emekli olunca hâl hatır soracaklar…